10.4.05

Türkiye 2005: Gerçek ve Spekülatif Endişelerimiz

İki hafta kadar önce Türkiye ekonomisinin 2004 yılında %9.9 oranında büyüyerek dünyada bu yıl en çok büyüyen ülke olduğunu okumuştuk. Üstelik, TL'nin Amerikan Dolarına karşı aşırı değerlenmesi sebebiyle %10 civarındaki bu büyüme kişi başına gelire %22'lik devasa bir artış olarak yansımıştı. Böylelikle kişi başına gelir 4,217 doları buldu. Milliyet'ten Güngör Uras'ın da dediği gibi 'biz 1966'dan beri böyle büyüme görmedik.' Çok mutlu olduk. Eğer Dünya Bankası da bu verileri doğrularsa, 2004 sonunda Türkiye ekonomisi 280 milyar dolarlık bir hacme (gayri safi milli hasılaya) ulaşarak pek çok orta ölçekli kalkınmakta olan ülkeyi ve ufak tefek kalkınmış ülkeleri sollayarak dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasına sağlam bir şekilde yerleşmiş olacak. 2004 yılı büyümesi AKP hükümetinin Kasım 2002'den beri ülkemizi sevindiren haberlerinden birisi, belki de uzun vadede en önemlisi oldu. İnşallah bu trend böylece devam eder ve önümüzdeki yıllarda da en azından %5-%6 oranında bir büyümeyi tutturabiliriz. Dış politikamız, hem Erdoğan'ın hem Gül'ün ziyaretlerinden anlaşıldığı kadarıyla ticaret eksende hızla gelişiyor. Türk yatırımcılar hükümet yoluyla Afrika ülkelerine dahi göz koymuş görünüyor. Madalyonun çok pembe ve gitgide pembeleşen bir yüzü var şüphesiz. Ama Türkiye 2005 yılının ilk üç ayını hiç de 2003 ve 2004'te olduğu kadar umut dolu ve iyimser bir şekilde geçirmedi. Bir yandan 'bizim ABD medyasında' çıkan aşırı olumsuz, açıkça Türkiye'yi kötüleyen haberler moral bozdu ve 'Türk-Amerikan ilişkileri soğuk müttefiklikten soğuk rekabete mi kaydı?' sorusunu beraberinde getirdi. Sonra birden yurt içinde saçma sapan, büsbütün anlamsız hareketlenmeler, provokasyon benzeri olaylar yaşanmaya başladı. Bayrak yakma, kitap toplatma, linç girişimleri, vs. herkesi kara kara düşünmeye sevkediyor. Benim görüşüm şöyle: Soğukkanlı davranıldığı sürece bu provokasyonlar sonuçsuz kalır, çünkü Türkiye'deki etnik, dinsel, mezhepsel, ve alt-kimliğe dayalı farklılıklar hiçbir zaman varlığını tehdit edecek kadar halk desteği görmediği gibi var olan bazı önemli sorunlar da son birkaç yıl içinde hızla çözülme yoluna girdi. Kısacası, hepimizi üzen bu saçma sapan hareketlenmeler provokatif, spekülatif, ve esasen temelsiz endişelerden başka birşey değil, ve bunu böyle olması da büyük bir başarı. Bu başarının arkadasında AKP'nin Çanakkale'den Van'a, Batı, Orta, ve Doğu Anadolu'yu kapsayan halk desteği ve sandıktaki zaferinin büyük katkısı var. Bugün bölgesel farklılıkları aşarak Türkiye'nin her yöresinde ciddi oy alabilen ve Türkiye'yi sandıkta birleştiren tek parti AKP. Eğer sağda veya solda AKP'ye alternatif olmak isteyen bir parti yada hareket varsa onun da AKP gibi Çanakkale'den Van'a kadar tüm illerde çok etkin ve ciddi bir oy potensiyelini bulması gerekiyor. Bunu başaramayan bir muhalefet hem AKP'ye alternatif olamaz hem de olmamalı. Aşırı bölgesel partiler, ister Türkiye'nin batısından isterse doğusunda olsun tercih edilmemeli, çünkü ülkemizin geleceği toplumsal coğrafyaya istisnasız hakim olabilen partilere emanet edilebilir ancak. Mesut Yılmaz'ın 1999 seçimleri öncesinde DSP'nin yükselişinden telaşlanarak 'DSP 40 ilde (doğu ve orta anadolu'yu kastediyor) milletvekili çıkaramaz' demesi anlamlıdır. Hem DSP hem de bugün CHP Batı Anadolu kıyısında birkaç liberal Ege ve Akdeniz iline sığınmış, neredeyse 'denize dökülmek üzere' bir hali var. Başarıya aday bir muhalefet partisi kesinlikle halk desteğini tüm Türkiye coğrafasına yayabilmeli. Örneğin Güneydoğu'da HADEP'ten başka varlık gösterebilen tek parti AKP. AKP'nin iktidarda olması sayesinde bu bölgedeki vatandaşlarımızın da devlete ve demokratik cumhuriyete bağlılığı sağlamlaşıyor. Peki ya CHP, DSP, YTP, veya Ege-Akdeniz'e sıkışmış bir başka parti iktidar olsaydı durum ne olacaktı? EKONOMİDEKİ ' GERÇEK' ENDİŞE: Türkiye'nin sosyal bilimlerdeki en önemli isimlerinden Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü profesörü Erinç Yeldan'ın önce International Herald Tribün'de yayınladığı, öncesinde ve sonrasında daha uzun Türkçe raporlar olarak açıkladığı tespitleri ve tahminleri bizi sevindiren ekonomik büyümenin aslında içi boş ve krize meyilli bir büyüme olabileceğinin sinyalini veriyor. Sayın Yeldan 2003 yılında beri son iki yıldır 20 milyar dolara yakın sıcak paranın Türkiye'ye giriş yaptığına ve doların ucuzlamasından ekonominin tüketime bağlı büyümesine kadar pek çok 'başarı' saydığımız olayın arkasında bunun yattığının belirtiyor. Ekonomiden anladığım kadarıyla bu mantıklı bir tez, ama gerçekten doğru olup olmadığını bilmemin olanağı yok zira ekonomide uzmanlık iddia etmiyorum. Yalnız en gelişmiş, kalkınmış ülkeler (ABD gibi) çok fazla yabancı sıcak parayı ülkelerine çekmekle övünürler ve cari açıklarını da böylece finanse ederler. Yani sıcak para girişine 'kayıtsız şartsız felakettir' damgası vurmamak lazım. Ama tabi sayın Yeldan'ın endişesine katılıyorum. Şimdi uluslararası medyada birileri Türkiye karşıtı gerçeğe veya yalana dayanan bir karalama kampanyası başlatırsa ve bu 20 milyar dolar 'geldiği gibi gitse' ne olacak? Şüphesiz ekonomi en azından %10 ve muhtemelen daha bile büyük bir oranda 'küçülecek', bu yıl kazandığımızı ve fazlasını kaybedeceği, herkes elinde olan eşya, araba, hisse, arazi, vs. gibi menkul ve gayrimenkul varlıklarını yok pahasına parası olan kimselere (yabancılar olması da muhtemel) satacak ve ekonomik dengesizliğimiz, zengin-fakir, yerli-yabancı, vs. dengesizliklerimiz yeni bir boyut kazanacak. Eminim hükümet bu durumdan haberdardır ve kaydettiğimiz büyümeyi devamlı kılmak için elinden gelen her türlü yatırımı, teşviği, ticari, endüstriyel, bilimsel, teknik, ve diplomatik açılımı yapıyordur. 2007 yılı sonunda AKP hükümeti Türkiye'yi 350 milyar dolarlık bir ekonomik hacme ulaştırabilirse şüphesiz tekrar sandıkta tüm rakiplerini siler süpürür ve tek başına iktidar olur. Önemli olan partiler değil şüphesiz... Önemli olan ilk aşamada Türkiye'nin Avrupa'nın en büyük 5, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girebilmesi. (Bu yazıya arkaplan oluşturan Güngör Uras'ın Milliyet'teki yazısına http://www.milliyet.com/2005/04/01/yazar/uras.html ; Erinç Yeldan'ın International Herald Tribune'deki yazısının adresi ve benim yorumum için http://senerakturk.blogspot.com adreslerinden ulaşabilirsiniz.)