24.12.05

Pamuk Davasi ve Kemalistlerin Medeni Turkiyesi

Gecen gun yine televizyon da inanilmaz goruntuler vardi. Bu halimizle biz birakin AB ye girmeyi nasil insan haklarina saygili bir ulke olacagiz diye dusunduren goruntuler. Evet, Orhan Pamuk davasindan bahsediyorum.

Ben cok AB meraklisi oldugumdan veya Orhan Pamuk un sozlerine katildigimdan degil, ozellikle hukumet tarafindan inandirilmak istedigimiz insan haklarina saygili, demokratik ve medeni Turkiye nin gerceklerini gostermesi acisindan bu olayi cok carpici buldum. Muhtemelen bir avuc insanin provakasyonu sonucu olmus olan bir olay olabilir ama nedense Turkiye de bu tur olaylar siklikla ceyran etmekte ve halkimizin degisimden rahatsiz olan kesiminden destek gormekte.

Gecen sene savas alanina donen CHP kongresinden sonra da ayni seyleri yazmistim. Toplumumuz hala siddetle yogruluyor, provakasyonlara cok acik ve hosgoru yok denilecek kadar azalmis durumda. Bu sadece sozde Ermeni soykirimi gibi hassas siyasi konularda degil, yakin zamanda Dunya Kupasi elemelerinde Isvicre ile yaptigimiz karsilasmada da goruldu.
Turkiye cok hizli bir degisimden geciyor ve bircok vatandasimiz bu degisimin sancilarini cekiyor, provakasyonlara geliyor, burokrasimiz ayak diretiyor.

Bu goruntuler bir kez daha gosterdi ki degisimi hazmedemeyen cevreler ozellikle yargi sistemimizde direnise gecmis durumdalar. Hala tek parti donemi, soguk savas ve askeri darbelerin etkisinde olan yargiclarimiz, savcilarimiz ne dunyanin ne de Turkiye nin degisen kosullarina ayak uydurabilmis durumda degil. Yasalarin degistirilmesine ragmen hala cagdisi kalmis bir zihniyetle, takdir haklarini ve yorumlarini, uzulerek soyluyorum ki, fasizan,yasakci ve korkak bir sekilde kullaniyorlar. Basortusu veya baska adetlerimizin yurtdisinda ki imajimizi zedeledigini soyleyenler lutfen once Pamuk davasinin cikisindaki goruntulere baksin sonra da adalet sistemimizin icler acisi durumuna. Bu tarz olaylar sadece bizim yurdisinda ki itibarimizi zedelemekle kalmiyor, degisimi kucaklayan, bekleyen vatandaslarimizin da devlete ve yargiya olan guvenini kaybetmesine yol aciyor.


Son sozum ise bu protestoyu duzenleyenler arasinda olan ve yargimizin icinde yuva yapmis olan Kemalistlere: Ataturk un dedigi gibi "muasir medeniyetler" seviyesine gelmemiz icin giyimimizi, muzigimizi, sanatimizi degistirmek, alis-veris merkezlerimizi, kuluplerimizi modernize edip, bati adetlerini taklit etmek yerine, millet olarak once insana sonra da dusunceye saygiyi ogrenmemiz lazim.

17.12.05

Makedonya resmen AB adayi oldu.

2004 yılında üyelik başvurusunda bulunan Makedonya resmen AB adayı oldu. Nedense bu çok önemli gelişme Türkiye'de satır aralarında geçiştirildi. Oysa üyelik sürecine Türkiye'den sonra başlayan ne kadar çok ülke olursa bizim için o kadar iyi, çünkü AB'nin mevcut sınırları dışında da genişlemeye hevesli olduğunu, var olanla yetinmeyeceğini gösteriyor. Makedonya'nın üyelik müzakerelerine başlaması birkaç yılı bulur. Ufak bir ülke olduğu için üç dört senede müzakereleri bitirmesi mümkün. Böylelikle Türkiye'yle eşzamanlı olarak AB üyesi olması mümkün. Tabi Bulgaristan, Makedonya ve inşallah bir gün Bosna Hersek ve Arnavutluk gibi Balkan ülkelerinin AB'ye üyeliği çok güzel gelişmeler. Böylece bu Balkan ülkelerinin hem varlığı ve istikrarı garantiye alınmış oluyor, hem de Türkiye ile aynı ekonomik ve siyasi birliğin içine yerleşiyor bu eski Osmanlı memleketleri. Bulgaristan ve Makedonya'da oldukça ciddi Türk ve Müslüman azınlıklar olduğunu, Bosna ve Arnavutluk'ta ise en yaygın dinin İslam olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Yeni Osmanlıcılık AB içinde hayat bulabilir. Bu sözümü copyright'ı ile beraber bir kenara yazın...


http://www.hurriyet.com.tr/dunya/3667969.asp?gid=69
18 Aralık 2005
AB’den Makedonya’ya aday ülke statüsüAB devlet ve hükümet başkanlarını Brüksel’de biraraya getiren AB zirvesinde Makedonya’ya aday ülke statüsü verilmesi onaylandı. AB’ye tam üyelik başvurusunu 22 Mart 2004 tarihinde yapan 2 milyon nüfuslu Makedonya’nın talebine ilişkin görüşünü geçen ay resmen açıklayan yürütme organı Komisyon, karar organı olan AB Konseyi’ne, bu ülkeye adaylık statüsü vermesini, tam üyelik müzakerelerinin ise katılım kriterlerine uyumun yeterli bir düzeye erişmesiyle başlatılmasını tavsiye etti. AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Makedonya’nın, yaşadığı büyük krizlerin ardından bugün istikrarlı bir demokrasi haline geldiğini, büyük çaba gösterdiğini, AB’ye uyum yolunda da büyük adımlar attığını söyledi.

10.12.05

Israil de Neler Oluyor?

Israil in Gazze Seridinden cekilme karari almasi ile baslayan ve Israil siyasetini kaynayan bir kazana donusturen politik kriz, supriz ustune suprizlerle devam ediyor. Ariel Saron'un aldigi Gaze Seridinden cekilme kararini taktiksel bir hamle olarak ve suphe ile karsilayanlar Saron un kurucularindan oldugu Likud partisinden ayrilip kalici bir baristan yana yeni bir parti kurmasi ile durumu nasil degerlendireceklerini sasirdilar.

Tabi Saron un baris yanlisi olmasina inanmak onun gecmisine bakinca cok daha zorlasiyor. Israil ordusunda ki gorevi sirasinda Filistinlilere karsi bircok operasyon da bulunan, Lubnan da ki Filistin kamplarinda katliamlar yaparak insanlik sucu isleyen, Mescid-i Aksa yi ziyaret etmesi bile ikinci bir intifadayi baslatan bir liderin niyeti konusunda supheci olmak o kadar da yadirganacak bir durum degil.

Yalniz gectigimiz hafta Nobel Baris odullu ve Israil-Filistin baris gorusmelerinin bas aktorlerinden Simon Peres in Isci Partisinden ayrildigini ve Saron un yeni kurdugu Kadim Partisini destekleyecegini aciklamasi ikinci bir sok dalgasi yaratti. Peres in Saron a verdigi bu destek bu yeni partinin kredibilitesini de arttirdi. Hem Gazze Seridinden cekilmesi hem de bu son politik manevrasi ile ozellikle Israil disinda ki yahudi toplumundan tepki goren ve adeta vatan haini ilan edilen Saron'un yurticinde ise popularitesi giderek artiyor. Son yapilan kamuoyu yoklamalarinda Kadim onde giderken, Saron'un eski partisi Likud da buyuk bir oy kaybi gozukuyor.

Temmenimiz bunun sadece iktidar da kalmak icin siyasi bir manevra olmayip Saron un Siyonist goruslerinden vazgecip samimi bir donusum gecirerek gecmisi geride birakip kendini gercekten barisa adamis olmasidir. Son yillarda Israil toplumunda kutuplasmalara yol acan olaylara ragmen Turkiye gibi Israil 'in de ilimli merkeze yonelimi, artik cok gecikmis kalici bir Israil-Filistin barisi acisindan gercekten umut verici ama tabi ki herseyi zaman gosterecek.

7.12.05

A Tough Challenge for Globalization


A Discussion of Turkey’s EU Membership


Today we are witnessing the unfolding of a new history; a history that can be recorded in unprecedented detail due to our unlimited capacity to store information; a history, on the contrary to its preceding form, can be recorded by peoples of different classes, races, countries and continents. A history shaped by and about globalization - the phenomena that keeps the most brilliant minds of our century occupied. Currently this phenomena is at test in different parts of the world; the peace process in Palestine, immigrant problems in Paris, outsourcing of jobs in Midwest USA to India and Turkey’s bid for EU membership are just some of the real life implications of the challenges that face globalization. In the case of Turkey’s EU bid, the stakes are really high; to shut the doors of Europe to Turkey might perpetuate the so-called ‘clash of civilizations[1]’ and the above mentioned new form of history will hold Europeans accountable for the consequences - a situation which the Europeans have deservedly experienced again and again after colonialism, WWI and WWII. On the other hand, for some people including European politicians, to open the door and welcome Turkey to Europe might mean a confirmation of the ‘end of a history[2]’ which, despite the guilt, the Europeans enjoyed so much. The pressure is on; the public on both sides of the story expect a resolution sooner or later and considering the pace of things in our day, expectations will only grow. Therefore, in order to resolve this issue in a healthy manner, it is necessary to have in-depth discussions of EU- Turkish relations, looking at historical factors in political, economic and social spectrums.

This paper argues that the foundation of the political union of Europe, namely the European Union (EU), is the pragmatic notion of creating peace and prosperity for the people of Europe. This argument follows that the EU is not the political embodiment of a supranational European Identity; in fact, such an identity can only be arbitrary. The paper goes on to discuss how this reality reflects on the question of enlargement regarding Turkey. Building upon an analysis of the history of the EU-Turkey relationship, it identifies the economic, political and social implications of Turkey’s membership and also discusses the roots of the resistance against it. The paper is concluded by a re-thinking of the membership problem as a tough test for globalization and by emphasizing the ‘impossibility of saying no[3]’.

Devami icin...



[1] Huntington, Samuel “The Clash of Civilizations”, Foreign Affairs Magazine, 1993

[2] Fukuyama, Francis. “End OF History”?” , National Interest Journal, 1989

[3]“The Impossibility of Saying No” The Economist, September 16

Kurt Realitesinin Bugun Ki Durumu - 2 (yorumlar)

Ozel istek uzerine Kurt realitesi ile ilgili onceki yazimin uzerine yapilan hararetli tartismalari okuyamamis olanlar icin yeni bir post olarak veriyoruz:


Sener Akturk:

Serim bölgesel gerikalmışlığı vurgulamış. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ekonomik olarak kalkınamadığı için böyle bir sorun varmış gibi anlatmış. Ekonomik gerikalmışlığın önemli bir etkisi olsa bile, olayın sadece ekonomiye indirgenemeyeceğini düşünüyorum. Orta Anadolu da bir hayli geri kalmış, hatta Kastamonu, Çankırı, Çorum gibi bazı illerimizde fakirlik Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan çok daha fazla ama oralarda böyle bir etnikleştirilmiş sorun yok. Dahası, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kalkınacağı yok. Bakın dünyanın en kalkınmış ülkelerinden birisi ABD, ama burada bile bütün zenginlik New York-Chicago arasındaki Kuzeydoğu bölgesinde ve Kaliforniya yöresinde yoğunlaşmış. Güney eyaletlerinin (Alabama, Arkansas, vesaire) ve Batı eyaletlerinin (Wyoming, Idaho, vs.) gerikalmışlığı yüzyıllardır devam ediyor ve kalkınacakları da yok. Bunlar hiç bir zaman New York veya Kaliforniya kadar kalkınmış olmayacak hatta aradaki farkı bile kapatamayacak bence. Kapitalizm böyle işte sevseniz de sevmeseniz de öyle. Batı Anadolu'ya yatırım yapan zaten ya oradaki zengin şehirleri beslemek için yada oradan Kapıkule'yi geçip AB'ye ihracat yapmak için yatırım yapıyor. Bu işadamı niye gidip Bingöl'e yatırım yapsın. Bingöl'ün Muş'un vs. kendi iç pazarı yok, Avrupa Birliğine komşu falan da değil, e bi de elverişsiz bir coğrafyası var. Güneydoğu Anadolu belki Suriye-Irak-İran sınır ticaretiyle biraz da olsa kalkınabilir. Nitekim Gaziantep kalkındı. Ama Doğu Anadolu'nun ekseriyeti hiç bir zaman Batı Anadolu'yla aynı ekonomik seviyeyi yakalayamayacak, bunu böyle kabul edip siyaseti belirlemek lazım. Boş umut dağıtmayalım. Bu bölgeler de kalkınır, eğer devlet bizzat gidip yatırım yapmaya başlarsa. Ama AKP başta olmak üzere son 25 yıldır herkes devlet girişimciliğini karsız ve kötü bir siyaset olarak terketmeye karar verdi. KİT'leri sattık, özelleştirme her zaman 1 numaralı öncelik. Bu koşullar altında 'devlet Muş'a fabrika kursun' derseniz size 'komünistler Moskova'ya' derler. Sanırım Serim arkadaşımız da bunu tavsiye etmez. Ama özel sektörle veya devlet teşvikleriyle falan doğunun kalkınması mümkün değil. Belki de başbakan da bunu anladı ki kimlik siyaseti yaparak sorunu çözmeye çalışıyor. Maalesef bunu yaparken kullandığı terimler beni de rahatsız etti. 'Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak, vs.' diyor. Oysa 'Türk' zaten bir üst kimlik, etnik bir tanım değil. Boşnak da, Çerkez de, Laz da, Gürcü de 'Türk' Eğer 'Türk' olduklarını düşünmeseler kalkıp ta Bosna'da veya Kuzey Kafkasya'dan Türkiye'ye göç etmezlerdi. Başbakan Türk'ü diğer etnik alt kimliklerle aynı seviyeye çekerek yanlış yapmış. Bunların arasında siyasallaşarak Türk kimliğini red seviyesine gelenler zaten sadece Kürt'lerin ufak bir kısmı, yani HADEP-DEHAP çizgisine oy verenler. Şimdilik bu kadar. Serim arkadaşımdan bu ve diğer yorumları da bi noktada posting olarak sayfaya koymasını rica ederim. Comment'leri okumaya üşenenler var internet surferları arasında.

Serim Cetin

Sener e, yapici yorumundan dolayi tesekkur ediyorum. Yalniz A.B.D. veya baska herhangi bir gelismis ulkeden verilecek orneklerin yalnis oldugunu dusunuyorum. Her ulkenin belirli geri kalmis bolgeleri, sehirleri, eyaletleri olabilir ama gelismis ulkeler bu bolgelere de ayni kalitede devlet servisi, ulasim, elektrik, egitim ve guvenlik saglamaya calisarak, vergileri ve yasam giderlerini az tutarak bu geri kalmis bolgeleri daha cazip hale getirmektedirler. Bizim zaten secim sistemimiz carpik oldugundan hep buyuk sehirlerin ve nufusu yuksek gelismis bolgelerimizin mecliste sesi daha cok cikiyor ve az milletvekili olan Dogu ve Guney Dogu bolgesi illerimiz meclisten baslayarak hep arka plana itiliyor. Sener in verdigi A.B.D. orneginden devam edersek, A.B.D. kongeresi her sene North Dakota, Utah, Alabama gibi eyaletlere ekonomik ve sosyal projeler icin milyarlarca dolar odenek veriyor ve herhalde A.B.D. sosyalist veya komunist olmakla suclanabilecek son ulkedir. Belki Turkiye nin butcesi veya yeterli odenegi olmayabilir ama bolgede istikrar isteyen uluslararasi kuruluslarla isbirligi yapilip odenek saglanabilir. Ayrica Dogu ve Guney Dogu Anadolu nun sinir kapilari olma ozelligi on plana cikarilarak, komsularimizla ozel anlasmalar yapip, sinir kapilarini daha cazip hale getirip bolgenin ekonomik sorunlarini biraz da olsun azaltmak mumkun.

Mehmet Ozer:

ne sacmaliyorsunuz yine?

ahmet kaya denen satilmis insan kiligindaki yaratik ulkesini satan biri.oldugune kesinlikle inanmiyorum , boyle bir medya coktan bulurdu mezarini.boyle seylere pek meraklilar.ahmet kaya oyle serefsizki TURK SILAHLI KUVVETLERInin ASKERINE hakaret eder, dagdaki teroristi (satilmisi) savunmak icin "dagdaki gerilla ASKERIN kafasina ayagini koyup fotgraf cektirmiyor" diyebilecek kadar serefsiz.

basbakanlik mertebesine cok kolay ve ustun vasiflarla yerlesen recep tayyip erdogan TURKluk kimligini 2. plana, kurdlukle beraber ayni kefeye koyma gafletinde bulunacak kadar TURKlugu asagilamis, TURKLUK kimliginden utanmistir.biz boyle bir basbakan istemiyoruz.

peki doguda guneydoguda TURK yokmu?TURKler neden ayaklanmiyor? bunu aciklayin lutfen?

Serim Cetin:

Oncelikle Mehmet Bey, kimsenin birsey sacmaladigi yok, herkes burada gorusunu, yorumunu serbestce yaziyor. Ahmet Kaya nin oldugune ve mezari olduguna inanmiyorsaniz zaten ne tarz fantastik bilgi kaynaklariniz oldugu belli. Ben sahsen insanlari suclamak, damgalamak yerine kokleri 1. Dunya Savasina dayanan sorunun ne oldugunu anlamaya ve cozumler uretmeye calisiyorum. Turkiye de ki milyonlarca Kurt un bir anda yokolmayacagi dusunulurse size de ancak komplo teorilerine ve fantazilere inanmak yerine olaya daha derin bir analizle yaklasmanizi ve bir daha ki yorumunuzda bir cozum onerisi getirmenizi tavsiye edebilirim.

Mehmet Ozer:


ahmet kayanin cenazesini gordunuzmu siz?cenazeye kim katilmis? goruntuleyen bir kamera varmi?ben milyonlarca kurdu yok etmekten bahsetmiyorum.sadece burasi TURKIYE CUMHURIYETI diyorum.burasi Turkiye yani Turklerin Cumhuriyeti.burada Turklerin kanunu gecerlidir.etnik azinlik diye birsey yoktur.yasayan herkes ben Turkum demek zorundadir.avrupa birliginin destegiyle , daha dogrusu gaza getirmesiyle kurdleri kimse tanimaz.kurdleri tanimak mi demokrasi? neden 80li yillarda kurd yerine "dag TURKleri" deniyordu?
cevap vermediginiz bir sorum var. kurdlerin yasadigi bolgelerde TURKLER yasamiyormu? ayni ekonomik zorluklari kurdlerle beraber TURKlerde yasamiyormu? peki soruyorum TURKLER neden daga cikmiyo?

ve Sayin Cetin neden daga ciktilar? neden Turkiye'yi bir butun olarak savunan kurdleri mi savunuyosun , yoksa dagdaki serefsizi mi? madem ki hakli olduklarini savunuyosunuz , mademki haklilar neden daga ciktilar?siz cakalin evcillestirildigini gordunuz mu? yada cakalin laftan anladigini gordunuzmu?bu sorun silahla dagdaki kurdleri temizleyerek , avrupa birliginin yaptirimlarindan kurtularak , leyla zana gibi serefsizlere soz hakki vermeyerek cozulur.kurdlerin zaten soz hakki var TURKIYEDE.bakin icisleri bakani kurd kokenli...en onemli bakanliklarin basinda.bundan buyuk soz hakkimi olur.lutfen yukarda tekrarladigim soruma cevap veriniz.

Serim Cetin:

Benim anlatmaya calistigim Turkiye Cumhuriyeti devletinin yillarca Kurt kimligini yok saymasinin uzerine bolgenin ekonomik geri kalmisligi arti 80 lere kadar bolgede devlet kurumlarinin yoklugundan dolayi bolgede Turkce nin ve Cumhuriyetin olusturdugu Turkluk bilincinin gelismemesi. Cok guzel soyluyorsunuz Mehmet Bey burasi Turkiye Cumhuriyeti ve burda Turkler yasar diye ama bu sadece soyleyerek olmuyor. T.C. kuruldugunda Anadolu da Turk kokenli insanlar cogunlukta olsa da Turkce den baska bircok dil konusuluyor ve bircok farkli etnik grup yasiyordu. Eger istikrarli uniter bir ulus devlet istiyorsaniz farkli azinliklari ya ekonomik ya da kulturel olarak asimile etmek zorundasiniz ve T.C. bunu Kurtler haric bircok etnik azinlik icin yapmayi basardi. Rumlarin cogundan mubadele sistemi ile kurtuldu, diger unsurlar da egitimle verilen doktrin ve ekonomik integrasyonla Turk milleti icine dahil edildi.Guney ve Dogu Anadolu ise biraz cografi konumundan da dolayi Ataturk ten baslayarak askeri baski ile hizada tutulmaya calisildi. Dusunun 1980 li yillara kadar bolgede Turkce bilenler azinliktaydi, ne turkce gazete ne kitap ne televizyon seyredemeyen insanlar nasil entegre olsunlar?. Kimse burda PKK yi veya teror orgutlerini savunmak icin Kurt sorunundan bahsetmiyor ama insanlarin neden daga cikma ve Turk Devleti ne dusman olma gibi davranislar icine girdigini anlamaya calisiyoruz. Osmanli doneminde Aleviler veya savasin ilk yillarinda Ruslara karsi Cecenler niye daha cikmislarsa Kurtler de seslerini duyuramadiklari, politik bir cikis yapamadiklari ve sorunlarina cozum getirilmedigi icin umutsuzluktan daga cikmislardir. Acaba duzgun bir isi gucu olan, kendini ozgur hisseden bir insan evini, ailesini birakip daga cikar mi? Burda ic ve dis provakasyon da buyuk rol oynamistir ama isyana elverisli ortami T.C. hazirlamistir. Tabi ki daga cikmak veya terorist saldirilarda bulunmak yapici bir cozum degildir ama bolge insaninin karakterini ve ulkemizde ki demokratik kulturun azligini goz onunde bulundurdugumuzda sasilicak bir olay da degil.

Sorunuzun ikinci bolumune gelince, tabi ki bu bolgerlerde Turk kokenli vatandaslar yasiyor ama onlara karsi ayrimcilik yapilmiyor. Onlar kendi dillerini serbestce konusabiliyor ve onlar kendilerini Turkiye Cumhuriyetinin bir parcasi hissediyorlar. Eminim onlarin da Devlete tepkileri vardir ama bolgede ki cogunluk olan Kurtlere karsi ellerinde ki tek kozu kaybederek olasi bir Kurt devletinin parcasi olmak istemediklerinden seslerini cikarmiyolardir.

Sizin de dediginiz gibi Icisleri Bakanimiz ve hatta eski Cumhurbaskanimiz merhum Turgut Ozal da Kurt kokenlidir ama onlar iyi halli ailelerden gelen, Turkce bilen, Universite okumus, Turk kulturune entegre olarak basari saglamis ve asimile olmus kisiler ve onlar gibi milyonlarcasi var Turkiye nin degisik bolgelerinde yasayan.Yalniz bir o kadar da dislanmis, entegre olamamis, umutsuz, egitimsiz, issiz Kurt var ve bunlar hakli veya haksiz sucu Turk devletine atmakta. Devlete dusen ise yillarca yaptiklari gibi kestirip atip, kafalarina vurmak degil, sorunu anlayip vatandaslarinin sorunlarina bir care aramaktir. Kalici cozum ancak bu yaklasimla mumkundur.

Not: Ahmet Kaya nin Paris te ki mezarinin resimlerini gormustum ve hatta cenazesi Turkiye ye getirilmek isteniyordu ama Ahmet Kaya burda bir ornek ve kucuk bir detay o yuzden bosverin.

3.12.05

Baghdad 2025 (Bağdat 2025) üç yıl sonra.

Madem ki söz Irak'tan açıldı, benim de aklıma üç yıl önce Chicago Maroon'da (Chicago Üniversitesi gazetesi) yayınladığım bir köşeyazım geldi. Siyasal-kurgusal ve yarı-karamsar bu yazımı üç yıl sonra açık görüş okurlarının takdirine sunuyorum. Saygılarımla,


Baghdad 2025 (Bağdat 2025) three years later.
Here is something I wrote three years ago in the Chicago Maroon (the newspaper of the University of Chicago). It kind of a dystopian political fiction, inspired by a true story:From www.chicagomaroon.comPrudence and ForesightBy Sener AkturkNovember 22, 2002 in ViewpointsThis is Baghdad: November 19, 2025. Three soldiers enlisted in the American contingent of the Republican Guards are patrolling Ar Rasafah, the section of the city that includes the U.S. embassy on the one side, and the Sheraton and Palestine hotels on the other, and faces the Presidential Palace shining on the other side of the Tigris. Seven fighter planes take off from the Rasheed airport, dancing in the sky, swiftly moving and showing off in a solemn celebration marking the 22nd anniversary of American occupation, or rather, the establishment of the so-called provisional American-Iraqi commonwealth.Groups of Iraqi students flock out of Baghdad University. Seven students are huddled around one guy, who is reading a letter. They are crying and shouting in what appears to be a very happy moment. Jalal, the guy with the letter and a student in the Paul Wolfowitz-Mesoud Barzani Center for Democracy, has just won a scholarship from the National Endowment for Democracy to study at the Kennedy School of Government for two years. About two thousand Iraqi students attend universities in the U.S. annually. Most of them attend really lame colleges, but a couple dozen actually make it to Ivy League schools—and then there are the American universities in Baghdad, Basra, Mosul, Karkuk, and As Sulaymaniyah. If attending Harvard is the dream of the upper class youth, marrying one of the two hundred thousand American soldiers stationed in Iraq is the dream of the impoverished Iraqi girls. Two decades of intense indoctrination has created an inferiority complex in this formerly proud Middle Eastern nation. The descendants of Harun Rasheed, the inheritors of the glorious Abbasid legacy, now perceive themselves mostly as the pariahs of American society. But they don’t resent it. After all, the situation before the war was much worse: They were faced with starvation and death on a daily basis, due to both the extended sanctions, which lasted for 12 years, and the arbitrary detentions, purges, and massacres of the late Saddam Hussein. Those gloomy days are over now.Iraqis, or rather the Iraqis who live in the urban centers, enjoy a standard of living much higher than their Middle Eastern neighbors. On the other hand, various American businesses—mostly engaged in oil extraction and refining, but also in such fields as chemicals and petrochemicals, agriculture and textiles—enjoy significant benefits. Everyone is happy! Or are they?The current situation is totally unsustainable, both from the American and the Iraqi points of view. One of the worries is the “dark Arabs.” They live in the outskirts of Baghdad, in Shaykh Hamid and Al Kazimiyah, and other places whose names would not even be uttered in central Baghdad. They live in the north, south, west, and east; it is as if the entire civilized zone is surrounded by them. They are the ones who band into guerrillas and launch attacks on U.S. military installations. The first half of the year 2025 alone witnessed as many as 21 attacks by the Iraqi guerrillas that ended in casualties.“Who and what are we protecting here?” a soldier from Durham, North Carolina, asks. A graduate of Duke University and one of the first round of soldiers recruited under the “universal draft” legislation earlier this year, he questions the wisdom of U.S. presence in the Middle East. With unemployment rates as high as 9% and the income gap wider than ever before in the U.S., almost everyone is questioning the prudence of American presence in the Middle East. Why has the U.S., in spite of amassing domestic problems, channeled its political will and economic resources abroad—especially in an obscure and remote place like the Middle East? Is it religion? Is it the interest of individual politicians? Oil consortiums? Defense industry? Maybe all of them; or maybe something overriding all the above—the American elite’s incommensurability with the material world, with the reality of economic, social, racial, and other problems at home.The U.S. today, in the year 2002, appears as a man who got angry with what is happening at home with his wife, and, not having the courage to face his domestic problems, unleashed his anger on someone in the street. This someone was completely remote and obscure, someone completely unrelated to the problems he is facing. That someone was Iraq.But looking back from 2025, did it change anything? “Look at this, man—we are guarding Chinese companies and business interests here. We should be working, giving substance to the American dream,” Jesse from Colbert, Alabama, said to me once. I think it was true when he said that six years ago, and today, even more so. It is mostly accepted by now that the 21st century is clearly “the Asian Century.” When the U.S. government finally declared that it could not subsidize even 5% of prescription drugs, Sumitomo Bank rushed with a relief package to save Washington’s face. Beijing, Tokyo, Shanghai, and Hong Kong have long since replaced New York and Chicago, Washington, and Los Angeles in international political economy and culture.Huntington’s demographic nightmares have also come true: despite billions of dollars flowing to missionary activity, and despite mass conversions to Christianity in Iraq, Africa, and elsewhere, Islam has replaced Western Christianity as the most popular religion of the world.Even Europe, the most sluggish continent, is growing at a higher rate than the U.S., partly because it does not spend $340 billion on national defense annually. But its democracy and open society were not butchered by the second wave of McCarthyism that took over the U.S. in the first decade of the 21st century. This allowed for deliberation and prudence to take precedence in policy decisions, rather than prejudice and bipartisan conformity in launching a series of unprofitable wars.The U.S. and the world in 2025 look very different indeed from the U.S. and the world in 1925. The land of democracy and freedom—and above all, the land of economic prosperity that everyone was looking up to with adulation—is long gone. Jeffersons and Lincolns are replaced with unknowns. The Congress is parceled by religious fanatics and special interest groups, blind to the welfare of the people they were meant to serve. As Shanghai rises and Berlin rejoices, the Mayflower dwindles by the Tigris.

1.12.05

Turkiye Icin Irak Drami Asil Simdi Basliyor.

A.B.D. nin Irak'i isgal edecegi belli oldugundan beri bu savasin ve yeni Irak'in Turkiye uzerinde uzun vadeli bircok etkisi olacagini, stratejik ve jeopolitik acidan bildigimiz ve alistigimiz gerceklerin degisecegini anlatmaya calistik. Kurt sorunu ve Kuzey Irak bunlarin yalnizca biri ve Soli Ozel Sabah Gazatesinde 1 Aralik 2005 te yayinlanan yazisinda bu noktaya dikkat cekmis. Asagida tamamini bulacaginiz yorumunda Turkiye icin maceranin daha yeni basladiginin ve Semdinli de ki olaylarin bize bunun ipucunu verdigini anlatmakta:

UCUS

Türkiye'nin geleceği açısından belirleyici bir kavga giderek şiddetlenerek sürüyor. Kavga, Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl bir devlet olacağıyla ilgili. Taraflardan biri ABD destekli 12 Eylül rejimince, ebedi bir Soğuk Savaş varsayımıyla kökleştirilen ulusal güvenlik devletinin sürmesinden yana. Diğeri ise ülke dirliğinin ve refahının modern, etkin ve teknik bir devlet yapısı oluşturulmasına bağlı olduğu inancında.
Bu kavganın daha da giriftleşmesine yol açan toplumsal dinamikler ve dünyanın, özellikle de Ortadoğu'nun değişen siyasi şartları var. Devletin ne tür bir devlet olacağı aynı zamanda devlet içinde ve toplumsal alanda iktidar yapılarının değişmesi anlamına geliyor. İktidar ve iktidarla gelen maddi ve manevi üstünlüklerin yitirilmesi söz konusu. Bunun yanısıra her değişimin içerdiği risklerin yarattığı bir çekingenlik de etkili.
Türkiye genelde kendi sorunları üzerinde kapalı devre düşünmeye zorlanmış ve köklü değişimin sonuçlarından tedirgin bir kamuoyuna sahip. En kapsamlısı ve sarsıcı sorunlarından biri ise Kürt meselesi. Terör konusuyla olan bağlantısı bu sorunun değişim/direnç mücadelesindeki rolünü daha da arttırıyor ve karmaşıklaştırıyor. Bugün vardığı noktada ülke dirliğini tehdit edecek bir dinamiğe de sahip.

Ufukta federal bir Irak
Tüm korkularının ve tabularının canlanıp üzerine geldiğini gören toplum çoğunluğu, yeni düzende işlevini yitirecek kişilerin ve iktidar alanı daralacak kurumların da yönlendirmesiyle isyan bayrağını çekiyor. Yaşanan bu gerilim, içerideki Kürt meselesiyle Irak'taki düzen değişikliğine karşı geliştirilecek politikaları birlikte düşünmeden aşılamaz. Zaten bu gerekliliğin kendisi yeni düşünce kalıpları geliştirmeyi zorunlu kılıyor. Türkiye için bu herşeyden önce Irak'ı görmek, anlamak ve yeni duruma göre politika üretmek demek.
Irak'ın toprak bütünlüğü eğer muhafaza edilebilecekse, bu federal bir yapıyla mümkün olacak. Saddam Hüseyin'in son on yıllık politikaları üzerine ABD'nin işgalin ilk dönemindeki büyük yanlışları eklenince ülke en dar anlamıyla kimlik siyasetine mahkum edildi. İktidarı kaybeden Sünniler'in nihilist şiddeti, Kürtler'in ise on yıllık kazançlarından asla vazgeçmeyeceklerinin anlaşılması Şii grupların büyük çoğunluğunu da federal çözümü tercihe götürdü.

Türkiye'ye ihtiyaçları olacak

Yeni seçimlerden sonra bir şekilde Sünniler federal sisteme ikna edilemezlerse iç savaş en büyük olasılık. En iyimser beklenti ise, değerli tarihçi Roger Owen'in yazdığı gibi Irak'ın Lübnan benzeri bir siyasi ve idari yapıya kavuşması. Yani çok güçsüz bir merkeze karşı güçlü etnik/dinsel önderlerin mutabakatına dayalı bir iktidar ve kaynak paylaşımı modeli. Türkiye her iki olası sonucu da önleyemez. Her iki sonuçta da bir Kürt siyasi birimi ile komşuluk edecektir. Bu federal veya bağımsız devletin ise Türkiye'ye pek çok yönden ihtiyacı ve bağımlılıkları olacaktır.
Bugüne dek telaffuz edilmesinden bile kaçınılan bu ihtimal gerçekleşince bunun elbette Türkiye'deki Kürt meselesine yaklaşımda, Kürt vatandaşların taleplerine nasıl cevap verileceği konusunda da yankıları çıkacaktır. Şiddet meseleyi çözmeyecek, Kürtler'in şiddet bağımlılığı tüm ulusa tarifsiz acılar yaşatabilecektir.
Fly Air adlı şirkete Kuzey Irak'a uçuş için izin verilmesi bu bağlamda Türkiye devletinin gerçekçi ve teknik devlete yatkın kesiminin doğru bir kararıdır. Şemdinli olaylarında iki astsubayın vatana ihanet suçlamasıyla yargılanacak olmasının gösterdiği gerçek ise bu akıllı kararın büyük kavga içinde yalnızca ufak bir muharebe olduğu gerçeğidir. Kemerlerinizi sıkıca bağlayın.

Irak'tan Mektup Var!

Irak ta, Ordu da degil ama A.B.D. Disisleri Bakanliginin sozlesmeli oldugu sivil bir kurulusta calisan, ismini vermek istemedigim bir arkadasimin gonderdigi son mektup savasin haberlerde duyamadigimiz baska bir yonunu gosteriyorken ayni zamanda Irak ta ki durumu ve A.B.D. nin icinde bulundugu ikilemi cok guzel ozetliyor. Bazi bolumlerini benim koyulastirdigim, ingilizce orijinalinde mektup aynen soyle:

"On a recent helo out to the Western cities of Husaybah and Al-Qa'im (the former of which is within sight of the hills of Syria), I made the acquaintance of a Lieutenant Colonel who works in my building at Camp Fallujah. He is one of only two military historians in theater, and flies around the AO (Area of Operations) to conduct interviews with Marines of every rank. He wields a digital voice recorder, transcribes their interviews, and his work will soon end up in a Marine Corps Archive.

He just called me over to listen to the account of a flight medic, about what happened the day I flew out of Al-Qa'im last week:
A few Marines walked into a courtyard when insurgents detonated a propane-tank IED. At least two were immediately killed. The medics were called from Camp Al-Qa'im, but this would take at least a few minutes.

As more and more Marines frantically tried to remove the dead from the courtyard, grenades and gunfire rained in from above. "We landed behind a Tiger tank, a typical war situation. The gunner was melting his .50 cal into the house. We ran up and got one Marine, who had been shot in the head and was barely breathing.

"After we loaded him up, I went back and got another kid who had been shot twice in the torso. I did mouth-to-mouth but he wasn't very responsive.

"A third kid was lying on the ground, with a tourniquet around his leg. He was conscious as we loaded him up. By this time, a crowded of wounded Marines were yelling at me to let them on board the chopper. I told them another one was coming right away and we pulled out."

As I waited for my own chopper, I observed the final chapter of this medic's stories, witnessing medic Black Hawks, Cobras, and Apaches flit to and from Al-Qa'im all morning.
I listened quietly as the recording played on.

"One guy we knew wouldn't make it, had an RPG (rocket-propelled grenade) launched into his back. It entered right around the base of his neck and went under his flak. We flew him back to Al-Qa'im, and the surgeon said he couldn't operate until the RPG was removed."
They left the vest on and called EOD (Explosive Ordnance Disposal), who removed the RPG from the Marine's back. The kid died in the operation. The other with the tourniquet lost his leg. In all, five died and seventeen were wounded in the courtyard that morning.

For anyone with the illusion that, somewhere in the fray that has enveloped every inch of real estate of this war, responsible or realistic decisions are being made, last week's Congressional antics should be enough to snap you into sobriety. This no longer concerns justness, or saving lives, futures, or treasure. It is about '06, '08, and where you intend to direct your cash and vote on those important election days. I'd like to be more optimistic than that, but still no credible plans are appearing over here as $18.4 billion taxpayer dollars worth of controversial projects wind down. Yesterday, residents of Baghdad received a total of five hours of electricity.

Increasingly, politicians sweep through Fallujah and pose for campaign literature. For the eleven months that I've been in Iraq, I've never heard of someone from Washington spending more than forty-eight hours in country. Before, they tried to associate themselves with major projects, such as multi-million dollar power or water treatment plants. Now visits are more frequently oriented towards visiting the military.

George Bush tells us that we can't leave now, that the steady forces of instability caused by flexed ethnic tensions can only be quelled by keeping our military there. Or, as Harold Meyerson recently formulated it, "We stay to mitigate the consequences of our coming."

As I write this, I can hear the Howitzers flinging out artillery somewhere miles away. It is a ghastly and close sound. About a minute later, the sound of the explosion replies back. Next week a Marine officer will have to meet with an angry Iraqi demanding compensation.
On this Thanksgiving, Medics must continue to race to the scene, Marines and soldiers must continue to digest their daily feast of shrapnel, mortars, IEDs, and 7.62mm rounds.
Though we are ending our thirty-first month in Iraq, the current administration is treating our discontent with outlandishly tired concepts. Dulce et decorum est pro patria mori doesn't suffice any more for the nineteen-year-old with an RPG in his back, waiting for someone to make a decision."

A.B.D. de hem yurticinde hem de Irak taki Amerikalılar arasinda bir bıkkınlık hakim ve gerekli gorduklerinden bir gun daha fazla Irak ta kalmayacaklari kesin. Bir sonraki post da da gostermeye calısacagım gibi, Turkiye icin ise asil dram A.B.D. nin Irak tan cekilmesinden sonra baslayacak.