27.9.07

Dindarlar hızla azalıyor.

Herkesin bas bas İslamişildiğini söylediği dönemde de, yine benzer bir araştırmayı kaynak göstererek, Türkiye'de dindarlığın artmadığını, tersine, benim kişisel gözlemim ve bu konuda yapılan araştırmalara bakılarak dindarlığın, düzenli ibadet edenlerin, vs. azaldığını, bunun sebebinin de genç kuşakların eskiye oranla çok daha az dindar ve ibadete uzak olduğunu yazmıştım. Hatta 'din elden gidiyor mu?' gibisinden bi başlıkla hem burada hem de kendi blogumda çoook önce yayınladım. İşte Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programında açıklanan, ama benim Radikal'den alıntıladığım, yeni bir araştırmanın sonuçları: Türkiye'de oruç tutanlar da hergün namaz kılanlar da azınlıktır ve gittikçe küçülen bir azınlıktır. Şimdi CHP'sinden AKP'sine, İP'inden Saadet Partisine, dinle ilgili isteyerek veya istemeyerek görüş bildiren ve polmiğe giren herkes kendini bu araştırmalarda ortaya konan 'objektif realite'ye göre ayarlasın. İrtica geliyor diye korkuya paranoyaya kapılan ve laikliği tehlikede görenler de, bu korkulardan ve gürültüden ülkenin gerçekten İslamileştiğini düşünüp umutlanan İslamcı kesim de, korkularının ve umutlarının her araştırmada tekrar tekrar ortaya çıkan bu toplumsal gerçeklerle ve uzun vadeli trendlerle uyuşmadığını görüp kabuslarından/rüyalarından uyanmalı artık. Türkiye azımsanamayacak kadar büyük ama günden güne küçülen ve münhasıran yaşlı insanlardan oluşan dindar bir azınlığı olan bir ülke.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=234171


STANBUL - Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar'ın hazırladığı 32. Gün programı ve A&G şirketinin ortak bir araştırması, 'türban sorununun' fotoğrafını çekti. Araştırmaya göre, Türkiye'de başı kapalı kadın sayısında son üç buçuk yılda yüzde 2.9'luk azalma var, namaz kılanların oranı da düştü.
Araştırma, 21-23 Eylül 2007 tarihlerinde yedi bölgede, 38 il ve 128 ilçede 18 yaş ve üstü seçmen nüfusunu temsil eden 924'ü kadın toplam 1863 denekle yüz yüze gerçekleştirildi. Adana, Adıyaman, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Hatay, İçel, İstanbul, İzmir, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Nevşehir, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Sivas, Trabzon, Uşak ve Van'da yapılan araştırmada birçok ilginç sonuca ulaşıldı.
  • Türkiye'de her 100 kadından 61'i başını kapatıyor. Ancak araştırmaya göre 2003'ten bugüne kadar başını kapatanların oranı yüzde 2.9 azaldı.
  • Araştırmaya katılanların yüzde 73.7'si 'üniversitelerde türban yasağının aldırılmasını' istedi. Türbanın siyasi bir simge olduğunu düşünenlerin oranı sadece yüzde 19. Yüzde 70'i türbana 'siyasi simge' demiyor.
  • Araştırmaya katılanların yüzde 70.5'i Cumhurbaşkanı'nın eşinin türbanlı olmasını sorun olarak görmüyor.
  • 2003'ten beri düzenli namaz kılanların sayısında yüzde 2.8'lik azalma var.
  • Ankete katılanların yüzde 50.5'i Anayasa'nın değişmesi gerektiği yönünde fikir bildirirken, yeni Anayasa'da türbana özgürlük isteyenlerin oranı yüzde 62.

    Gençlerde kapanma az
    Kadınların yaşı yükseldikçe başını kapatanların da oranı yükseliyor.

  • Haberin geri kalanını Radikal gazetesinin websitesinde okuyabilir, araştırmanın tam sonuçlarını da internette bulabilirsiniz.

    26.9.07

    1. ve 2. Cumhuriyetçi, Ulusalcı ve İslamcıların ilk 11'i belli olmuş :)

    Ben söylemeye kalmadan bir değil dört takımın ilk 11'i belli olmuş bile! 1. ve 2. Cumhuriyetçiler, Ulusalcılar, ve İslamcılar! Kendisi de İslamcı takımın ilk 11'ine dahil edilen İbrahim Karagül'ün bugünkü yazısı güzel yaklaşmış konuya, 'hadi biz oynayalım da oynatan kim, hakem kim, düdüğü kim çalıyor?' diye sormuş.

    http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=27.09.2007&y=IbrahimKaragul

    Önce İkinci cumhuriyetçiler takımı kurulmuş. Cengiz Çandar, Mehmet Barlas, Hasan Cemal, Murat Belge, Etyen Mahçupyan, Orhan Pamuk, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Şahin Alpay, M. Ali Birand ve Ali Bayramoğlu… Şimdilik bu isimlerden kimse konuyla ilgili bir şey söylemek istemiyor. Ama karşı da çıkmıyor. Kadro zımnen onaylanmış gibi.

    Ama bu takımdan önce Birinci Cumhuriyetçiler takımı var. Başta devlet iktidarı, bilumum iktidar aygıtlarının, gücü esas alanların takımı. Kimler var? Kalede Mine Kırıkkanat. Savunmada; Mümtaz Soysal, Mehmet Yılmaz ve Bekir Coşkun. Ortada; Ertuğrul Öztürk, Reha Muhtar, Emin Çolaşan, Necati Doğru ve Ruhat Mengi. İleride; Oktay Ekşi, Özdemir İnce ve Yılmaz Özdil. Teknik adam Süleyman Demirel oluyormuş. Diğerlerini sıralamaya yer yok.

    Cafesiyaset'ten okuduğum kadarıyla iki takım daha kurulmuş. Ulusalcılar takımı ve İslamcılar takımı. Ulusalcıların ilk on birinde İlhan Selçuk, Rahmi Turan, Mustafa Balbay, (yine) Özdemir İnce, (yine) Emin Çölaşan, Nihat Genç, Onur Öymen, Altemur Kılıç, Mehmet Ali Kışlalı ve Ümit Zileli var.

    Bu kadar değil. Bir de İslamcı takım kurulmuş. İslamcıların ilk on biri de şöyle: Kalede Abdurrahman Dilipak. Savunmada; Mustafa Kaplan, M. Şevket Eygi, Ali Bulaç, Ali Karahasanoğlu. Orta alanda Mustafa Özcan, İbrahim Karagül, Sami Hocaoğlu, Hasan Karakaya… İleride ise Fehmi Koru ve Ahmet Taşgetiren olacakmış.

    Ben futboldan hiç anlamam ama bana verilen görevi merak ettim. Bu işlerden iyi anlayan arkadaşım İbrahim Güven'e sordum. On numara verilmiş bana.. Yani oyun kurucuymuşum! Ayrıca Hagi'nin yerini kapmışım. O kadar övdü ama yine de teselli olmadığımı söylemek durumundayım…

    Merak ettiklerim. Kim şampiyon olacak? Asıl yarış Birinci ve İkinci Cumhuriyetçiler takımları arasında olacak galiba. Zaten mahalle kavgasını, Malezya salgınını başlatan onlar değil mi. Güç, iktidar, statü kavgası ve yeni Türkiye!

    Dikkatimden kaçan bir şey var. Önemli yazarlar, isimler var, dört takımda olmayan. Popüler yazıları yazıyorlar, sürekli gündemdeler, bazıları medya yöneticisi. Ama garip ki, listelerin hiç birinde yoklar. Mesela Ahmet Hakan, Mustafa Karaalioğlu, Ahmet Kekeç yok hiçbirinde. Belki de en kârlısı onlar! Acaba oyun böyle mi kuruldu. Dört takım birbirini yesin onlar ayakta kalsın diye mi!

    Peki oyun kurucu kim? Hakem kim? Mahalleler arasında böyle bir turnuva düzenleyen kim? Turnuvayı kim yönetecek? Amerika mı? Avrupa Birliği mi? Türk Silahlı Kuvvetleri mi?

    Düdük kimin elinde? Şaibeler, şikeler, darbeler, maçın ertelenmesi vs.

    Hadi biz oynayalım da, bizi oynatanlar kim?

    2. Cumhuriyetin 11'i açıklandı!

    Cengiz Çandar Hürriyet yazarına istinaden yazmış, eğlenceli ve bu uzun yazının başlangıç kısmını aşağıya alıntılıyorum. Artık iş 1. Cumhuriyet'in de ilk 11'ini açıklamasına geldi. Bu arada Mehmet Yılmaz bugünkü Hürriyet'te aşağıdaki 2. Cumhuriyet takımına yedek listesi de önermiş...

    http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7336518&yazarid=215

    Hürriyet yazarlarından biri, farkında olarak mı, olmadan mı, bilmiyorum 11 kişilik bir takım kurmuş, beni de dahil ettiği o 11 kişilik takımdan istekte bulunuyor.

    Şöyle diyor:

    AKP, ısmarladığı Anayasa taslağı ile tek parti iktidarı planladığını artık gizlemiyor. Bu Anayasa taslağı ile Cumhuriyet'i iğdişleştirmeyi tasarladığını da gizlemiyor. Anayasalar tarihinde benzeri görülmemiş bir girişim ile Anayasa Darbesi yapmaya hazırlanıyor. Sonuç olarak sadece laikliği değil, Cumhuriyet'i, üniter devleti de tehlikeye atıyor.
    Bu nedenle, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Murat Belge, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, Şahin Alpay ve Orhan Pamuk gibi has ve acar demokratların AKP ile ilişkilerini gözden geçirmeleri ülkemiz için çok yararlı olur.”

    İlk paragraf, işin “hezeyan” kısmı. Bu hezeyan, ya algılama zaafı ile ilgili ya da başka bir şey. Bazılarının görev aldığı “psikolojik savaş”ın bir parçası olabilir. Ama, ben, bugün işin bu kısmıyla ilgilenmeyeceğim. 11 kişilik takıma konulmam ve takımdaki mevkiim beni ilgilendiriyor. Çünkü, hoşuma gitti.

    Takımı bir daha sayalım. Kalede Mehmet Barlas, geri dörtlü M.Ali Birand, Cengiz Çandar, Murat Belge, Mehmet Altan. Orta saha Eser Karakaş, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal. İleri ikili Şahin Alpay ve Orhan Pamuk.

    Tabii bu 4-4-2 düzenine göre böyle. Futboldan anlayanlar bilir, genel diziliş 4-4-2 olsa da, bu, oyun içinde, daha ziyade 4-4-1-1 şeklinde, yani “tek santrforlu” bir düzene dönüşür. Bu durumda, “bizim takım”ın asıl hücum oyuncusu yani tek santrforu Orhan Pamuk oluyor. Yakışır. Türkiye'nin dünya çapındaki en önemli oyuncusu o. 2006 Nobel Edebiyet Ödülü sahibi. Bugüne dek Nobel kazanmış tek Türk.

    Ben, geri dörtlüye yerleştirilmişim. Yazar, benim solak olduğumu nereden biliyor, bilmiyorum; ama doğru biliyor. Ben, gerçekten solakımdır. Hem yazıyı sol elimle yazarım, hem de futbol oynadığım dönemlerde, futbolseverlerin “tek ayaklı” dedikleri cinsten bir solaktım. Sağ ayağım, koşmaya, yürümeye, topu kontrol etmeye, en fazlasından yakın mesafede pas vermeye yarardı. Sol ayağımı ise, övünmek gibi olmasın, raket gibi kullanırdım.

    Solda, kanatta oynardım. Dolayısıyla, Hürriyet yazarının kurduğu “bizim takım”ın geri dörtlüsünde sağ kanatta M.Ali Birand (doğru tercih olduğundan kuşkuluyum), orta blokta yani günümüz futbol terimleriyle iki stoper olarak Murat Belge ve Mehmet Altan, sol dışta ise ben oynuyorum.

    Söz konusu yazar, bu kadroyu “İkinci Cumhuriyet Milli Takımı” diye algıladığı için, konunun beni özellikle hoşnut eden tarafına geleyim.

    Bu durumda ben, bu takımın Roberto Carlos'uyum!

    Yakışır. Teşekkürler.


    24.9.07

    Malezya çılgınlığı daha ne kadar sürecek?

    Türkiye'de bir Malezya çılgınlığı başlamış durumda. Türkiye'nin İran olmayacağı kesinleştiği için, ve herhalde İran az çok bildiğimiz ve Türkiye'yle karşılaştırabileceğimiz bir komşu ülke olduğu için, rejim tehlikesi korkusuna kendini kaptırmış medya mensuplarımız uzak, egzotik ve bilinmeyen ülke Malezya gibi olacağımızı vehmetmeye başladılar. Acep Malezya ne biçim bir yerdir? diye merak edenlerin sayısında patlama yaşanmış olsa gerek, mütemadiyen seyahat eden sevecen ve ilerici ve kadın hakları savunucusu ve gerçek solcu olduğuna inanılan Milliyet yazarı Ece Temelkuran tropik iklimlere doğru bir tatil niyetine Malezya'ya gitmiş, yarından itibaren izlenimlerini yazı dizisi şeklinde Milliyet'te neşredecekmiş. Vatan'ı aldım baktım ki ne göreyim, Malezya. Yeni Şafak dersen, o da Malezya'yı övgüye layık kalkınmış ve güleryüzlü Müslüman, vs. bir ülke olarak haber yapmış. Zavallı Malezyalılar; çekirge sürüsü gibi birden üzerlerine üşüşen Türk medya mensuplarından bunalmazlar inşallah.

    Kendi iç siyasal korku ve ümitlerini kendi dışında bir ülkeye atfederek ifade etmek herhalde evrensel bir eğilimdir de, bizim Türkiye'de yabancı memleketler ancak ve ancak kötü bazı çağrışımların simgesi haline getirilerek popülerleşirler. Türkiye İran olmayacak, Komünistler Moskova'ya, Malezyalaşmak, Cezayirleşmek, Taliban Afganistanı olmak, Latin Amerika Muz Cumhuriyetine dönmek, Türkiyenin Danimarkalıları (bu da negatif, ayrıcalıklı azınlık anlamında), Almanya gibi ırkçı, Fransa gibi ahlak düşkünü, Amerika gibi...herşey, oburluktan emperyalizme kötü olan herşey ABD'ye atfediliyor zaten... E doğru tabi, kendi ülkemize ve halkımıza obur, emperyalist, ırkçı, ahlak düşkünü, vs. demek Türklüğü aşağılamaktan dava konusu olabileceği için, biz de tanımadığımız yabancılara iftira atmayı daha uygun görüyoruz.

    Yazık. Malezya'yı bırakalım, Türkiye'ye bakalım. Dış faktörler elbette pekçok konuda etkili olabilir, oluyor da, ama ancak ikinci, üçüncü derece etkiler bunlar; lakin Türkiye'de iyi veya kötü olan bitenin birinci dereceden sorumlusu her zaman Türkiye'de yaşayanlardır.

    18.9.07

    Serif Mardin Psikolojik Savasa Alet Edildi


    Ulusalci zatlarin siper kazip direndikleri malum tabloid gazete yine cok cirkin isler yapmaya basladi. Bu is icin en sinsi planlari yaptilar ve harekete gectiler. Once masum, agdayla, dubaiyle ilgilli bisiler yazdigini bildigim Ayse Arman'i kullanarak bir kac roportaj patlattilar. Ayse Arman secimi cok manidardi cunku roportaji sorulari yonelttikleri kisinin cevaplarini almak icin degil onlarin agzindan kendileri kampanya yurutmek icin yapmislardi ve Ayse Arman'in olmayan entellektuel derinliginin buna kolay imkan saglayacagi acikti. Karsisindakinin sorulara verdigi cevaplari anlamaksizin bir cagdas sarisin bomba olarak daha muhafazakar bir toplumda yasamakla ilgili endiselerini siralayayip durmasi garip yada art niyetli degil 'masumane' kacacakti. Bu aslinda 'guncel' bir roportajdi. Sanki kendisine Serif Mardin hoca agda yapmis, Ayse Arman'da onu bir roportajla odullendirme geregi duymus gibi bir hava yaratildi. Tabi aslinda birileri 'Ayse tatile cikti' sifresini vermis, Ayse emirleri takip etmisti. Daha sonra bu roportaj icerigini yuzde yuz carptiran bir baslikla surmansete tasindi. Baslik- "Geleceginin tehlikede oldugunu dusunen kadinlar hakli"

    Tabi ki -tekrarlamakta yarar var- TABI KI, degerli Serif Mardin Hoca bunlari soylemedi. Roportaji okuyan ve Ayse Arman yada agdacisi kadar akli olan herkes, ozellikle okuma yazma bilenler bunu gorebilirdi. Tabi sizi ne Ayse ne de agdacisiyla karsilastirmak istemem ama bir okuyun, sonra bu basligi bu roportajdan cikarmanin sihirbaz olmayan bir adam icin sapkadan tavsan cikarmaktan daha zor olduguna siz de katilacaksiniz.
    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7296160.asp?yazarid=1

    Ama konumuz sihirbazlar. Toplum sihirbazlari. Bunlar yapar efendim. Yillardir yaptilar. Birakin tavsani, deve bile cikardilar...

    Eylul basinda TUSIAD baskani sanki dogan grubunun baskani degilmis gibi onun uyarilarini 'Cok Onemli Aciklama' diye yine surmanset yapmislardi. Hadi dogaldir diyelim, peki ya sonra YOK kurucusu Ihsan Dogramaci roportaji? Turban girerse turbansiz kalmaz uyarisi yine patlatilmisti orda. Sonra roportajlara Anayasa Mahkemesi Baskani Mustafa Bumin'le devam edildi. Yargi mensubudur, tutumu bellidir. Onu carpittilar diyemem, ama yine manidar bir zamanlamayla goruslerini almayi ihmal etmediler. Sonucta hurmetli kisidir, uyarisi onemlidir. Butun bunlara daha taslak aciklanmadan kendi kendine gelin guvey olup aslinda olmayan maddeleri elestirdikleri, dogmamis cocuga fistan bictikleri onlarca 'yikici' yazi?

    Aslinda bunlardan once, milliyette cikan bir haber vardi. "Zorunlu Namaz Molasi" diye. O haberle ilgili yorumlarimi daha once iletmistim ama ozetle soylemek gerekirse birazcik arastiran bir insan namaz molasi kavraminin karadeniz seferlerinde kesinlikle 'yeni' olmadigini bilebilirdi fakat dogangazeteciler Abdullah Gul'un cumhurbaskanligina misilleme yapip denge kurma icguduleriyle bunu bize haber diye kakalamislardi. Simdi anlasiliyor ki o haber 'Ayse namaz molasi verdi' gibi bir sifreymis. Psikolojik bir cikartmanin sifresi.

    Ertugrul Ozkok guzel planlanip hazirlanan bu pozisyonda bitirici vurusu bugun yapmis. Namaz molasi haberzirvasindan baslayip, Serif Mardin'in hic utanmadan carpittigi roportajina kadar surecte soyledikleri butun yalanlari ozenle siralayip uyari yapma babinda bir gol vurusu bugunku yazisi. Ayse orta, Ertugrul sut. Yalniz artik karsida o eski anadolu takimi yok, kayseri guclendi biliyorsunuz, bir takim avrupada, bir takim ligde... O yuzden Ertugrul'un vurusu kacar diye tamamlamaya gelen Oktay Eksi ve digerleri var, ceza sahasi icinde 5-10 kisiler mubarek. Once hakeme kirmizi kart icin goz kirptilar, ama hakem ancak rakibi sari kartlarla yumusatti. Simdi buz ustunde savunma sert oynamaz diye dusunuyorlar...

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7296160.asp?yazarid=1 (Mardin’in uyarıları, Eksi)
    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7307067.asp?yazarid=10&gid=61&sz=63049 (Ufukta yeni bir darbe mi var, Ozkok)


    Topluma nifak tohumu ekmek diye bir sey var, hani sorusturmalar falan aciliyor masum insanlara. Iste o sorusturmalarin en babasi bunlara acilmali cunku yillardir ekmedik tohum birakmadilar. Incir agaci diktiler, incir!

    Eskiden boylemiydi bilemiyorum ama ben cocuklugum boyunca evde bunlarin zirvalariyla buyudugume uzgunum ve benim cocuklarim oldugunda bu zehrin onlara bulasmamasi icin uzak tutacagim copunuzu evimden. Ona gercekleri anlatacagim... Gercekleri...

    13.9.07

    Ertugrul Ozkok ve 'Kadin' Arkadaslari


    Okuyanlar bilir, Ertugrul Ozkok 'sosyolog' olmasi geregi hep 'tabanda*' gozlemledigi konulari kosesine tasir. Mesela Ozkok Bekir Coskun reklami yapmak mi istiyor? Mutlak bir 'isadami' arkadasi onu arayip 'Coskun'un yazilarini aglayarak okuyorum Ertugrul' der. Bu 'isadam'inin vahim ruh hali bir yana dursun, Emin Colasan gazeteden sepetlendiginde ne tepki verdigini cok merak ediyorum. Ama Ozkok onu yazmaz. Netekim Colasan'i bizzat kendisi guzel bir raki sofrasinda kovmus, sonrasinda piskin piskin 'ortam cok yumusakti, karsilikli anlayis cart curt...' diye yazi kaleme almistir.


    Efendim simdi bu ayni Ozkok yine bir 'kadin' arkadasinin "Bu toplumda kendimi beyaz bir zenci gibi hissediyorum." serzenisini kosesine tasimis. Ozkok'e gore zafer sarhosu ikinci cumhuriyetciler basta, AKP'ye su veya bu sekilde sempati gosterenlerin secim sonrasi tavirlari bir grubu marjinalize etmis, kendilerini 'diaspora' gibi hissetmelerine sebep olmus. Bu sebeple bir ikilik oluyormus toplumda, Osmanli doneminde bile olmamis boyle ikilik! O yuzden efendim AKP lider kadrosu bunu gorup kendine sempati gostermis olan 'simariklara' yuz vermesinmis...


    Ulan ben senin sosyologlugununda, gazete dedigin tabloid copunde, beykoz konaklarininda....


    Beynime KAN sicradi KAN.


    Bre deyyuslar, bu psikolojiyi olusturan siz degil miydiniz? 'Diaspora' olmayi en guzel yerlere 100 yildir mesken tutmus malum dostlariniz kendileri secmediler mi? Ne yaptilar bu insanlar icin? Kim hortumladi lan bu bankalari?


    Dedem mi yapti o bolucu yayinlari? O bolucu yazilari dedemin gazetesi mi basti? Bir partiye oy vereni 'bidon kafa' yapan, 'gotune solunum cihazi takan', 'gobek kasitan', bazilarini 'satilmis', 'donek', 'malum' yapan? Fikrini soyleyen Atilla Yayla ve nicelerini fasizan bir lince tabi tutan, bunca senedir sevmediginizi kenara sikistiran sizin karteliniz degil mi? Kurtleri dusman gosteren haberleri siz kaleme almadiniz mi? Bogazici ogrencilerinin demokrasi tepkisini 'tuhaf' basligiyla veren siz degil misiniz?


    Bayrak mitingleri duzenlemek suretiyle ulkede en yuksek oy oranina ulasan partinin onunun yasal olmayan yollardan kesilmesini mesru bir tabana oturtma operasyonunu cumhuriyetin en onemli olayi haline getirip gunlerce basmadiniz mi? Senin 'kadin' arkadaslarin degil miydi o zaman gunlerce slogan atan?14 Nisan sonrasi kim 'Mahallenin sarhos Mustafa'si idi? Siz degil miydiniz be 'Memlekete demokrasi geldi' cigliklari atan?


    CHP, MHP gumbur gumbur geliyor propogandasi siz yapmadiniz mi?


    Bu ulkedeki gercek aydinlara yillardir kufretmeyi gorev edinmis kompleksli yazarlari yillardir ove ove barindirmadiniz mi?


    Gazete dediginiz fotoromani is dunyasindaki rakiplerinizi zora sokacak (bkz karamehmet), dahasi acik acik pazar sartlari ihlali icin (bkz d-smart lig ihalesini alacak) bir arac olarak kullanacak kadar alcalan siz degil misiniz?


    Ne oldu?


    Simariklar! Duzeniniz bozulunca oyle bir yangina dustunuz ki ayaginiz kordan yanmasin diye adeta dans ederek yuruyorsunuz.


    Kivirtin, kivirtin!


    Bize eglence oluyor...



    *beykoz konaklari ahalisi


    6.9.07

    Ihracatcilar 'private equity' kiskacinda!


    Turkiye ilginc bir ulke. Finans dunyasinin son donemlerdeki en populer is modeli 'private equity' fonlarinin en buyuklerinden biri dunyadaki bunca kredi sikisikligina ragmen gecen hafta bir Turk sirketini satin aldigini duyurdu. Olumlu veya olumsuz Turkiye gazetelerinde konuya yer yok! Hafta sonu satisi kapatan (satin alan) analistle tanistim. Yuzunde guller aciyor!

    Satilan sirket Turk kara tasimacilarinin ortak girisiminin urunu olan U.N. RO-RO adinda bir tasima sirketi. Ne yapar U.N. RO-RO? Kendine ait kara ve deniz terminallerini ve 13 gemilik filosunu kullanarak Turk kamyonlarini Italyan limanlarina tasir. Turkiye'de bu tasimacilik pazarinin yuzde ellisinden fazlasina hukmeden bir sirkettir RO-RO. Satildigi fiyat ise aciklanmadi!

    Peki basinin ilgisizligini bir kenara birakip biz ilgilenelim-

    Bu satin alma Turkiye icin ne ifade etmektedir?

    Olumlu acidan bakacak olursak U.N. RO-RO da uzun vadeli bir deger potansiyeli gorulmus olmasi Turkiye'nin ihracat potansiyelinin yuksek oldugu algisinin yansimasidir. Netekim bu algi bizim icin olumlu bir durumdur. Ayrica satis tutarinin U.N. RO-RO'nun 180 kadar tasimaci ortagina bolunmesi bir girdi olacagindan ekonomimiz icin kisa vadede bir pozitif nakit akisi soz konusu.

    Peki olumsuz olan nedir?
    Oncelikle Turkiye Ihracatcilar Meclisi baskani Oguz Satici'nin soyledigi gib U.N RO-RO'nun satisinin Petkim, Erdemir gibi hic bir stratejik degeri olmayan kurumlara oranla cok daha kritik bir satis oldugunu belirtmek gerekir. Turkiye petkimin urettigi plastigin 5 kat fazlasini ithal eden, erdemirin urettigi celigin yine cok ustunde celik ithal eden bir ulke oldugundan bu kurumlar bir stratejik onem arz etmezler, fakat tekel pozisyonu dolayisiyla U.N. RO-RO Turkiyenin ticaretini etkileyebilir. Yani Turkiye'ye bir ambargo uygulanmaya calissa ve satin alan fon RO-RO seferlerini durdursa ekonomi buna en fazla bir kac ay dayabilir bile diyebiliriz. Netekim Turkiye'nin Avrupa'ya olan ihracatinin cok buyuk bolumu bu gemilerle tasinir. Tabi bu isin komplo teorisi kismi. Boyle bir olasilik cok dusuk. Fakat asil onemli olan Turkiye'nin ihracat gelisimi hedefine hizla ilerlerken cok karli olabilecek bir sirketi belki de cok erken elden cikaran hissedarlarin yaptigi potansiyel hatadir. Tabi fiyat aciklanmadigi icin bu yorum biraz abesle istigal olabilir ama haftasonu gordugum KKRcilarin yuzlerinden okundugu kadariyla bu kredi ortaminda bile can yakmadan U.N. RO-RO ya sahip olmuslar. Simdi U.N. RO-RO 'private equity' is modelinin getirisi geregi cok ciddi bir yapisal degisiklige gidecek, cok daha esnek ve agresif bir plan izleyecek ve 10 sene icinde sirket degerini maksimuma tasimak icin her yolu sececektir. Sektorun dogasi geregi masraf semalarini tumden assagi cekmek kolay olmayacagindan tercih edilecek en mantikli yol simdiye kadar tasimaci ortaklarin etkisiyle sinirli kalan kar marjlarini maksimuma cekmek olacak. Kisacasi bugun hissesi karsiligi bi kac yuz milyon alan eski RO-RO ortagi Turk tasimaci bundan sonra yukselecek fiyatlar karsisinda bu parayi 10 senede pasa pasa geri akitacak. Peki tasimaci ne yapacak? Bu masrafi ureticiye cakacak! Sonuc olarak ne olacak? Turkiye'nin ihracatta rekabet gucu darbe yiyecek!


    Birde bu isin 10 sene sonrasi var! Cunku 'private equity' buy-to-sell (satmak icin almak) yatirim modelidir ve borclanarak aldigi sirketi 10 sene icinde kar icin elden cikarir. Kim alacak U.N RO-RO'yu? Ya sattigimizin iki katina biz Turkler yada cebinde nakit parasi olan Rumlar! Italyanlar! veya Araplar!
    Efektif calismayan sirketlerin satilmasina karsi degilim. Hele hele devlet isletmelerinin satilip devletin kuculmesine hic karsi degilim. Ama boylesi potansiyeli olan sirketleri daha olgunlasmadan 3 kurus askina gozden cikaran ac gozlulerin bir plani var mi gelecek icin?

    Oguz Satici her ne kadar 'private equity' kavramindan pek cakmiyor gozukup KKR'in isletme tecrubesi olmayan ve bilinmedik bir sirket oldugunu soylesede yaptigi elestirinin hakli yonleri var!
    Mustafa Domanic
    Ilgilenenler icin Oguz Satici'nin serzenisi:

    Turkiye Ihracatcilar Meclisi (TIM) Baskani Oguz Satici, U.NRO-RO'nun satisina degil satis sekline karsi ciktiklarini belirterek,"Turkiye'nin kara tasimaciliginin yarisindan fazlasini bu sirket yapiyor. Busirketin kontrolu, istemeyeceginiz insanlarin ya da rakiplerinizin elinegecebilir. Bu RO-RO gemilerinin iki gun calismadigini dusunebiliyor muzunuz?"dedi.Satici, Devlet Bakani Kursad Tuzmen'in 150 kisilik heyetle Cin'e yapacagiziyaret oncesi duzenlenen basin toplantisinin ardindan gazetecilerin U.NRO-RO'nun satisi ile ilgili sorularini yanitladi.U.N RO-RO'nun satisina karsi cikmadiklarini, satis seklinde karsi ciktiklariniifade eden Satici, sunlari kaydetti:"U.N RO-RO bir fon sirketine satilabilecek capta bir sirket degil. Turkiye'debazi genis kesimler zaman zaman stratejik sirketler 'satilmasin' diyekonusurlar. Erdemir, Petkim gibi hic bir stratejik onemi olmayan sirketlerleilgili, stratejik olduguna dair buyuk konusmalar yapilir ama Turkiye icingercekten cok stratejik onemi olan bir sirket hic kimsenin gormedigi,bilmedigi, hic bir isletmecilik tecrubesi olmayan Kohlberg Kravis Roberts & Co.L.P. (KKR) gibi bir fon sirketine satiliyor. Satilma anlasmasi yapiliyor,Turkiye'de kimse ses cikarmiyor."Satici, sirketler ozel sektor de olsa kamu da olsa Turkiye'nin sirketlerioldugunu, bu hassasiyeti herkesin mutlaka gostermesi gerektigini vurguladi. "Satis daha seffaf olmali" Turkiye'nin kara tasimaciliginin yarisindan fazlasini bu sirketin yaptiginadikkat ceken Satici, sunlari soyledi:"Bu sirketin buyuklugunun, gucunun sebebi sadece sirketin ortaklari ya dasirketin sahipleri degil. Bu, cok ortakli bir yapi oldugu icin TIM ve benzerkurum ve kuruluslarin, devletin, kamunun Dis Ticaret Mustesarliginin, UlastirmaBakanliginin verdigi guc ve destekle buyumus, buyutulmus, Turkiye icinolusturulmus bir sirkettir. Satisi mutlaka daha seffaf, kamuoyunun yakindanizleyecegi, anlayacagi bir bicimde yapilmalidir. Bu kesinlikle bizimonaylayamayacagimiz bir durumdur bu yanlistan da umuyoruz ki U.N RO-RO sirketiya da bu sirketin ortaklari en kisa zamanda vazgecer."Fon sirketinin U.N RO-RO'yu yarin hic istemeyecekleri birine devredebileceginiifade eden Satici, "Bu sirketin kontrolu istemeyeceginiz insanlarin ya darakiplerinizin eline gecebilir. Bu RO-RO gemilerinin iki gun calismadiginidusunebiliyor musunuz?" dedi.Turkiye'nin onundeki en hassas konunun tasimacilik, lojistik olduguna isareteden Satici, bu anlamda U.N RO-RO'nun herkesin kafasina gore alip satacagipazarlayacagi sirket olmadigini belirtti. "Risk alacak durumumuz yok" Oguz Satici, "En azindan kamunun, Ozellestirme Idaresinin sirketleri sattigigibi bir model olmalidir. Bu satisi ozel sektor degil de devlet yapsaydi,ozellestirme Idaresi yapsaydi hepimiz bunu mansetten 'boyle bir sey olur mu?'diye elestirirdik. Buradaki hassasiyetimizi kaybetmemeliyiz. Marmara Adasindasunu soyledim; 'Eger Turkiye adina yanlis yapan kim olursa olsun bu babamizolsa tavrimizi koyariz' dedik. Ihracatci boyle bir kimliktir, burada datavrimiz gayet nettir" dedi.Satici bu sirkete talip olan diger yatirimcilarin kendileriyle gelipgorustugunu, sirketi almalari durumunda kendileri ile iliskileri nasil tesisedecekleri konusunda teminatlar verdiklerini, ancak KKR sirketini hicgormediklerini, sonradan ortaya cikmis bir sirket durumunda oldugunu belirtti.Oguz Satici, "Herhangi bir riski alabilecek durumumuz yok. Bununrakiplerimizden birinin uzerine gecme riski milyonda bir bile olsa biz boylebir seyi risk olarak uzerimizde tasimak istemeyiz" diye konustu.

    5.9.07

    Otobuste namaz molasi demokratik hak degildir! Yeni bir olay hic degildir!


    Efendim milliyet gazetesinin bugunku basligi yeni bir tartisma baslatti- otobuste namaz molasi. Simdi aciklamasina gecmeden once pesinen soylemeliyim ki namaz molasinin demokratik bir hak oldugunu iddia etmek demokrasi fikrinin suyunu cikartmak demektir. Benim kisisel inancim otobus yolculugunda namaz molasi verilmesini talep edenlerin dini pek kavrayamadiklari yonunde. Tabi bu kadar agir bir yargida bulunmak adil degil, belki dini anlamayan benim. Bu durumda kim girer devreye? Din adamlari. Ne demis din adamlari? Mola gerekli degildir! (bkz. istanbul muftusu)

    Ama benim bildigim kadariyla hanefilerin hukukunda (netekim turkiyedeki tek din ve tek mezhep bu degil) karsilastirma yapmak gibi birsey vardir. (ki bunu atmiyorum, gittim Islam tarihi dersi aldim) Dunya degistigine gore dini gereklerde bir nebze degisir. Mesela artik ulasim ve tarim eskisine oranla farkli oldugu icin kiwi denen bir meyva var topraklarimizda fakat bu meyva ile ilgili dini bir gorus yok! Yiyip yiyemeyecegimize nasil karar veririz? Karsilastirma yaparak. Yemesi gunah olan meyve var midir? Yok, o zaman afiyetle yiyin kiwiyi.

    Mesela kahve icmek gunah midir? Sarap icmek gunahtir. Niye? Cunku sarap insani sarhos eder. Kahve? Hayir. O zaman afiyetle icin.

    Ayni sey namaz icinde gecerlidir. Eski donemde seferiler otobus kullanmadiklari ve baska yolcular da kendilerine bagimli olmadigi icin. daha otesi yolculuk cok daha uzun ve genelde yaya olarak yapildigi icin seferiler namazdan muaf kilinmamistir.

    Fakat bir baska farz olan oructan muaflardir. Simdi otobus yolculugu ile ilgili bir hadis olamayacagina gore ne yapmali? Karsilastirma. Oruc farzi seferiye mecburi degil, niye? cunku kosullar zor. Giden otobuste namaz kilmak yada baskasinin durumunu bilmeden onu durmaya zorlamak? Bu da zor bir kosul degil midir? O zaman namaz'in kazasi kilinabilir. Kaldi ki Safi'lerin usulunde namazlari cem etmek diye bir olay var. Namazlari bazi sartlarda birlestirmek demek. Demek ki olmazsa olmaz bir durum yok ortada. Burada hosgoru beklemek degil hosgorulu olmaktir mantikli olan. Ve diger yolculara saygi duymak.

    Ayrica ise demokrasi, hosgoru acisindan bakilirsa burada demokratik olan bazi yolcularin isteklerinin digerlerini baglamamasidir. Eger namazi kacirma endisesi icindeysen ozel aracinla yol al! Hosgoru diyorsan, once sen goster!

    Butun bunlar bir yana aslinda daha manidar olan bu tartismanin zamanlamasidir tabi. Biraz arastiran ogrenebilir ki bu namaz molalari trabzon, rize istikametinden gelip giden otobuslerde yillardir yapilirmis. Niye simdi bir anda baslik oluvermis?

    Bir dogan medya klasigi! Biz milletce kavgaya, korkuya bayiliriz ya, bize tam zamaninda bol bol kavga, bol bol korku veriyorlar. Bu adamlarin bu iki yuzlulukleri devam ettikce asil sorunlar dogru zamanlarda asla tartisilamayacak!


    Mustafa Domanic


    Ağır ağır, telaşlanmadan, öfkelenmeden...


    Kürşat Bumin akıl dolu, mantık dolu bir yazi yazmis. Buyrun okuyalım-


    Ağır ağır, telaşlanmadan, öfkelenmeden...

    Hükümet programı üzerine yapılan görüşmelerde “terör” tartışması öne çıkmış. Başbakan, DTP Grup Başkanı Ahmet Türk'ün “Farklılıklar zenginliğimizdir” sözlerine atıfta bulunarak şöyle konuşmuş:
    “Farklılıklar tabii ki zenginliğimizdir. Ancak bu ifadeyi kullananlar, altını çizerek söylüyorum, bu ülkede bölücü teröre destek veren terör örgütünü de terör örgütü olarak ilan etmelidir. Bunu Avrupa Birliği üyesi ülkeler yapıyor, Amerikası yapıyor, şurası yapıyor, burası yapıyor da bu kutlu çatı altında olanlar niçin yapmıyor? Onlar da yapsınlar...”
    (Üç-beş yıl önce yayımladığım bir kitaba uygun gördüğüm şu başlığı tekrarlamanın yeri midir acaba: “Farklı ol, benim gibi ol!”)
    Başbakan'ın bu sözleri üzerine her şeyden önce şu değerlendirmeyi yapmak yanlış olmaz herhalde:
    Mutlaka herkesten önce Başbakan da biliyor ki, DTP Grup Başkanı'ndan partisi adına tez elden bir basın toplantısı düzenleyerek “Artık biz de ikna olduk ki PKK bir terör örgütüdür” benzeri bir açıklama yapmasını beklemek siyasetten zerre kadar anlamamak demektir.
    Böyle bir isteğin gerçek-gerçekçilik ile uzaktan yakından bir ilgisi olabilir mi? DTP ve PKK arasında yaşanmakta olan karmaşık ilişkinin bu türden bir “jest” ile bugünden yarına çözülebileceğini hangi makul insan-siyasetçi umabilir?
    Dolayısıyla, DTP'nin TBMM çatısı altındaki varlığının memleketin Kürt sorununa ilişkin gelecekte ortaya koyması mümkün olumlu katkılarının daha bugünden benzer anlamsız ve yararsız taleplerle olgunlaşmasına fırsat verilmeden erken hasat edilmeye çalışılması akılcı bir siyaset değildir.
    Siz bakmayın büyük-orta-küçük medyanın konuya ilişkin soyunduğu cazgırlığa... Siz bakmayın DTP'den 30 Ağustos resepsiyonunun dışında tutulması üzerine yapılan –aslında pek de olgun olmayan- açıklamaya. Deniz Bölükbaşı'dan başlayarak bir takım siyasetçilerin “hadlerini bildirmek” amacıyla giriştikleri “rol çalma” yarışına... Bütün bunlar “Eski Rejim”in kolay silinmeyecek kalıntılarıdır.
    DTP ve PKK ilişkisinin giderek zayıflayıp nihayet en aza indirgenmesi –muhakkak ki- çok zor bir meseledir. Bu zor sürecin sadece DTP'nin geçireceği olumlu bir evrim sonucuyla tamamlanmasını beklemek de hayaldir. Bu zor işin siyasetin diğer “aktörleri”ne de (bu terimi de hiç sevmem ama neyse!) önemli görevler yüklemektedir.
    Tamam bugün için Ahmet Türk'ün kendilerine yöneltilen “Hadi siz de terörist deyin!” talebine karşılık yaptığı açıklama çok da doyurucu değil... Tamam bugün Diyarbakır Belediye Başkanı'nın şehrini zaptedilmez bir “kale” olarak niteleyip “hodri meydan” diyerek meydan okuması da bir tuhaf siyasal söylem örneği...
    Ama unutmayalım ki, malum talepte bulunanlar kendilerini bir an için Türk'ün yerine (Ahmet Türk'ün yani) koyduklarında konuya ilişkin kendilerinin de söyleyecek fazla sözleri olmadığını göreceklerdir.
    Yine unutmayalım ki, Belediye Başkanı Baydemir'e bu ölçüsüz sözleri ettiren –siz bakmayın gazetenin “Osman Bey çizmeyi aştı” manşetiyle konuyu bambaşka yönlere çekmeye çalışmasına- asıl olarak, iktidar partisinin önümüzdeki belediye seçimlerinde Diyarbakır için kendisine koyduğu amacı (son derece meşru) formüle eden (epeyce ölçüsüz) açıklamalarıdır.
    Haber X'in dünkü sayfasında vardı, belki sizin de dikkatinizi çekmiştir. Söz konusu haber sitesinin gelişmelerin “stratejik-polisiye” yönlerine özel bir ilgi duyan bir haftalık dergiden (Aksiyon) aktardığı bir yorumda DTP-PKK ilişkisinin dünü-bugünü ve (muhtemel) yarını gözden geçiriliyordu. Yani özetle şöyle sorular: Öcalan, DTP üzerindeki otoritesini kaybetmekte midir? Son seçimde “Apo'cu” bazı adayların seçilememesi neyin işaretiydir? Öcalan'ın Barzani ve Talabani'ye ilişkin beslediği kadim hasımlık bugün Kürtler arasında nasıl değerlendirilmektedir? Vs.
    Yani diyeceğim, Ahmet Türk'e -neredeyse boğazına yapışılıp- “Söyle, 'PKK teröristtir' de!” dedirtilmeye çalışılan bir dönemde söz konusu derginin dikkat çektiği –doğru mu yanlış mı bilemem- konuları çalışmak çok daha yararlı ve verimli değil midir?
    Not: Bugün için “Nijeryalı Okey'i Beyoğlu Emniyet Amirliği'nde kim öldürdü?” sorusuna da hiç değilse değinebileceğimi sanıyordum, ama gördüğünüz gibi asıl konumuz tek başına yetti de arttı bile. Sahi “Kim öldürdü Okey'i?” Bu soruya cevap aramayı cumartesi yazısına bırakalım. Konuya ilişkin yeni İçişleri Bakanı'na sorular soralım.


    Sindirilmeyecek Anayasa'ya Gerek Yok


    AKP'nin 'sivil anaya' basligi altinda baslattigi yeni anayasa calismasi son surat devam ediyor. AKP'nin son taslagi basbakanin liderliginde toplanacak komisyonda belli olacak. Anayasanin yenilenmesi Turkiye icin mutlak bir gereklilik cunku su andaki hali ile anayasa toplumsal bir mutabakati yansitmiyor. Turkiye'nin karanlik bir doneminde tepeden indirilmis, kevgir gibi bir anayasa su andaki. Sadece kullanilan Turkce'nin bozuklugu bile 367 krizinde gordugumuz gibi sacma sonuclara yol acabiliyor. 301 Davalarinda gordugumuz garip, sonuc vermeyen, sadece adam fislemeye yarayan, sonuc verdigi nadir durumlarda bir insan haklari katliami olan kararlara yol acabiliyor. Toplumun bir kismini gormezden gelebiliyor. Turkiye'nin yaralarinin derinlesmesine ilac olamiyor.

    Turkiye'nin yaralarini sarmasi icin yeni bir toplumsal sozlesmeye ihtiyaci var. Bu devletin, bayragin altinda neden toplandigimizi, neden bu devleti surdurmek istedigimizi ortaya koyan bir anayasaya. "Vatandas mi devlet icin, devlet mi vatandas icin?" sorusunun cevabini 'devlet vatandas icin' olarak acik ve net verecek bir anayasaya. Sivil bir anayasaya.

    Fakat yeni yapilacak bir anayasa yine tepeden inecekse; yine ihtiyactan dogmayan, ihtiyac uzerine yapilsa bile bu ihtiyaclara cevap olmayan bir anayasa olacaksa hic olmasin. Eger gecen anayasanin gormezden geldiklerini gorup yeni olusan bazi endiseleri gormezden gelecekse hic yazilmasin. Eger eski yaralari sarayim derken yeni yaralar acacaksa- tartisilmasin.

    AKP bir iki hafta icinde taslagini bitirecek. Eger 'taslak' direkt meclise gidecekse bu isin sonu yas. Taslagin once tamamen tanitilmasi, tartismaya sunulmasi gerek. CHP'den, MHP'den, DTP'den ve DSP'den hukukcularin cagrilip medeni bir 'calistay' yapilmasi gerek. Tabi bu tarz bir tartisma hemen sonuc vermeyecek, CHP ve MHP'nin ilk asamada DTP ile uzlasmasi imkansiz gozukecek. Fakat 'bulusun anasi ihtiyactir', bu anayasaya en cok ihtiyaci olan DTP ve AKP ise (dikkat edin 366 oy eder), en azindan hukukcular seviyesinde medeni bir tartisma yapilip meclise gitmeden biraz daha yol alinmasi mumkundur. Daha sonra hukukcular nezdinde yol almis taslak sivil kuruluslara, basina tekrar dagitilir ve kamuoyu tepkileri geldikten sonra meclis anayasa komisyonunda 4 parti grubu arasinda tekrar tartisilip meclise sunulursa o zaman belki bir sansi olabilir. Burada kritik olan toplumun en az yuzde seksenlik bir bolumunun destegini alabilmesidir. Eger bu saglanirsa siyasal partiler uzerinde baski artar ve kabul edilir. Bence yine her halikarda anayasa halk oyuna da sunulmali...

    Peki bu hayali tablo gerceklesmez de AKP tek basina, belki sadece DTP'nin destegiyle anayasayi gecirmeye calisirsa? Belki 1 sandalye boslugu doldurulur ve mecliste kabul edilir, doldurulmasa bile bir sekilde referanduma gidilir ve su gorunusle yuzde 53 civari oyla yine kabul edilebilir!

    Peki yuzde 47'nin kabul etmedigi bir anayasa yukarida bahsettigimiz anayasa olu mu? Olmaz. 'Sivil' olur mu? Olmaz.

    Olmayacaksa hic olmasin.

    Acele ise seytan karisir derler. Aman seytan anayasamizdan uzak dursun!