Can Dündar dünkü köşeyazısını 'Türkiye Dindarlaşıyor mu?' sorusunu cevaplamaya ayırmış. Ve bence yerinde bir sosyolojik ayrımı ortaya koymuş: Toplumsal anlamda Türkiye'de bireylerin dini vecibelerini yerine getirme oranları göz önünde tutulursa, Dündar'ın da belirttiği gibi, dinin etkisi büyük bir hızla azalmaktadır. Dündar'ın şöyle diyor: TESEV'in 2000 yılında yaptığı araştırmada (Ramazan ayında) 'her gün oruç tutarım' diyenlerin oranı %91 iken, sadece 4 yıl sonra, 2004 yılında ANAR'ın yaptığı araştırmada bu oran %64'e düşmüş!!! Sizi bilmem ama, amatör bir sosyal bilim insanı olarak ben bu kadar büyük çaplı ve bu kadar hızlı bir toplumsal değişimin dünya üzerinde pek az dönemde -ve bir ihtimal, pek az ülkede- rastlanan türden olduğunan inanıyorum. 4 yılda Ramazan orucu tutanların oranı %27 azalmış! yani Türkiye ölçeğinde, yetişkin nüfusu 50 milyon kabul edersek, Türkiye'de yaşayan 13,5 milyon insan son 4 yıl içinde Ramazan orucu ibadetini bırakmış. Esasen bu sonuç benim çok sınırlı da olsa kişisel gözlemlerimle tam tamına örtüşüyor. Türkiye'de muhafazakar ve mütedeyyin bir muhitte yaşadım, her ne kadar 7-8 yıldır yılın ezici çoğunluğunu ABD'de geçirsemde, 1990'ların sonundan bugüne gelen süreci de az çok gözlemleme imkanım oldu. En azından bireysel ibadet ölçeğinde kuşkusuz çok belirgin, hızlı, ve ekseriyetle genç kuşaklardan kaynaklanan bir gerileme oldu. Bunun olumlu veya olumsuz bir süreç olduğunun değerlendirmesine girmek istemiyorum; ama benim şahsen tahmin ettiğim ve sonuçta hiç şaşırmadığım bir süreçtir bu.Fakat 'madalyonun öbür yüzü'ne gelince, toplumsal anlamda bireyler üzerinde dinin etkisini kaybetmesi olarak yaşanan bu çok belirgin ve kuşku götürmez sürece karşın, siyasette, medyada, ve diğer kamusal alanlarda dini referanslar son 75-80 yıldır hiç olmadığı kadar arttı. Bu bir paradoks değil, çünkü bahsettiğimiz iki süreç birbirinden ayırt edilebilir, fakat paradoksal olmasa da 'ironik' bir durum söz konusu bu durumda. Türkiye'de 'halk dindarlaşıyor' söylemiyle 'din elden gidiyor' söyleminin sahibi kesimler, toplumsal ve siyasal anlamda vuku bulan bu görünürde birbirine karşıt süreçleri olduğu gibi kavramalı, ve iddialarını bu verilere göre temellendirmelidirler diye düşünüyorum.
Can Dündar'ın yazısı için http://www.milliyet.com.tr/2006/09/25/yazar/dundar.html




