27.6.06

Hüsn- ü kuruntu Oluşumları

Turkiye de yaratilan suni kriz ve cephelesme donemlerinde hep kendini kurtarici ve alternatifsiz goren bir kesim yeni bir olusumla halkin destegini arkasina almaya calisir. Bu tarz olusumlar siyasetimizden eksik olmaz, ama bir taban, vizyon ve program calismasi olmadigi ve ya meclis koridorlarinda ya da Ankara da kapali kapilar ardinda dogduklari icin daha ilk secimde iflas bayragini cekerler. Demokrat Turkiye Partisi, Yeni Turkiye Partisi ve SHP-CHP birlesmesi bu suni ve sonucta basarisiz denemelere sadece birkac ornektir.

Siyaset nasil bir hastaliktir ki ilerlemis yasinda 7 defa basbakan olmus ve Cumhurbaskanligi yapip emekli oldugu sanilan bir insan hala buyuk bir hirsla siyaset sahnesine girmek icin caba sarfetmekte. Yine esi olum doseginde olan ve masabasi siyaseti ile unlu hanimefendi bu sozde "Cumhuriyete sahip cikma" ittifakini kapi kapi dolasarak olusturmaya calismakta. Sizin anlayacaginiz tam bir 28 Subatcilar ve dinazorlar ittifaki. Yine teorik Cumhuriyet ilkeleri uzerinde birlesilecek ama bir program, bir taban, halki pesinden surukleyecek bir sinerji ve politikalar olusturulamayacak. Zaten Cumhuriyetimiz 83. yilinda hala kurtarilmaya muhtac ise zaten, demek ki AKP den cok daha derin sorunlar var ortada.

Bu ittifak girisimleri basarili olsa da, ki olacaga benzemiyor, sandikta, halk tarafindan tafsiye edilen kadrolarin ve siyasi dinazorlarin sadece medyayi arkasina alarak onumuzdeki secimde yeniden iktidara gelecegini dusunmek herhalde ancak husnukuruntu olur. Evet Turkiye'nin AKP ye alternatif yeni olusumlara ihtiyaci var ama ici bos, suni, gunu kurtarmaya yonelik corba ittifaklara degil; kisilikli, vizyonu olan, saglam organizasyonlara ve liderlere ihtiyaci var.

21.6.06

Ingilizce sitemiz Foreignsight acildi!

Bu siteyi ilk actigimizda aramizda genelde Turkiye ile ilgili olan bir sitenin Turkce olmasi gerektigi konusunda anlasmistik. Yalniz aradan gecen bir bucuk sene icinde gelen yogun istek ve bizim daha genis bir kitleye ulasma istegimiz uzerine Ingilizce bir site kurmaya karar verdik.

Yeni sitemiz Foreignsight'ta da Turk siyasetine agirlik vererek, dunyanin gundemindeki konular hakkinda yorum yapacagiz. Yazilarin bir kisimi Acik Gorus'tekilerin Ingilizce tercumeleri, buyuk cogunlugu ise orjinal Ingilizce yazilar olacaktir.

Umariz Ingilizce bilen okurlarimiz Foreignsight'a da ugrayarak degerli yorumlari ile katkida bulunurlar.

14.6.06

Ah Kıbrıs, Kıprıs...

Turkiye dis politikasinin gundeminde 40-45 senedir olan en buyuk mesele herhalde Kibris sorunudur. Gecmiste yapilan yanlislari veya dogrulari tartismanin artik bir anlami yok. Statukonun da Rumlardan baska kimseye, ozellikle de Kibris Turklerine hicbir yarari olmadigi kesin.

KKTC, 1983 yilinda kuruldugundan beri bu devleti tek taniyan ve ticaret yapan ulke Turkiye oldu, kisi basina dusen geliri Guney Kibris in ucte biri durumuna geldi ve hala Turkiye den her sene en azindan yarim milyar dolar yardim ile beslenmekte.

Bundan seneler once Kibris'i ziyaret ettigimde ozellikle Lefkosa'da bir parkta gorduklerim beni cok etkilemisti. Turk tarafinda olan bu park tam yesil hattin uzerinde ve Rum tarafina bakmaktaydi. Dikenli teller ve citlerle cevrili parktan asagi dogru bakinca Rum kesiminde bir cadde, caddede ki apartmanlarin tepesinde de Rum mevzileri ve makinali tufek yuvalari goruluyordu. Ancak parktan belki 2 metre otede 5 metre kadar asagida bulunan bu cadde sanki baska bir sehrin hatta baska bir kitanin sehrinin sokagi gibiydi. Temiz, bakimli, guzel taslarla dosenmis, luks arabalarin gectigi bir Avrupa caddesi idi ve kucuk bir Anadolu sehrine benzeyen Turk tarafi Lefkosa sindan cok farkliydi. Iste hergun bu farki goren Kibris Turkleri de artik statukonun degismesini istiyor ve bu yuzden degisim ve dunyaya acilim isteyen Talat ve partisini iktidara getirdiler. Ancak hicbir ulke tarafindan resmi olarak taninmayan KKTC hukumetinin Turkiye nin destegi olmadan statukoyu degistirmesi mumkun degil.

Gecmisi bir kenara birakip artik bugune ve gelecege gercekci bir sekilde bakmamiz gerekiyor. Hem Turkiye'nin AB ile iliskileri hem de Kuzey Kibris Turklerinin refahi icin bu cozumsuzluk ortamindan cikmak gerekiyor. Ozellikle Annan Planinin onaylanmasindan sonra AB nin bu konuda cifte standartli davrandigini soylemek mumkun ama dunya bizi orada isgalci olarak gordukce Rumlar da hep mazlum gozukuceklerdir. Annan Planini da reddetmelerinin sebebi aslinda gercekten birlesmek istememeleridir, onlari bu konuda sikistirirsak maskeleri dusucek ve oynayacak kartlari azalicaktir. Mesela baslangic olarak Kibris'ta ki Turk askeri sayisi azaltilabilinir.

Hukumet gercekten dis politikada komsularla sifir sorunu hedefliyor ise kucuk hesaplari birakip, Kibris konusunda kacamak davranmak yerine secimlere kadar cozume dogru cesur bir adim atmali, hem tarihe gecip hem de yeniden iktidara gelmeyi hakettigini gostermelidir.

11.6.06

27 Mayis'i bile hala anlayamiyorsak...

2 yillik bir aradan sonra nihayet Turkiye'ye donebildim, kisa bir sure icin de olsa. Gelir gelmez, hasret giderme hengamesi bir yanda, elimde kumanda televizyon kanallarini gezmeye, ne var ne yok ne degismis gormeye calistim.

Neyse, konu bu degil. 25 Mayis'ta geldim, tam da 27 Mayis darbesinin yildonumu uzerine geldigimi farketmemistim, hemen sonrasinda istanbul'un fethinin de yildonumu (31 Mayis) vardi. Ozellikle 27 Mayis'in yildonumunde yazilip cizilenler, televizyon ekraninda konusulanlar, beni hem hayrete dusurdu, hem uzdu, hem de yakin tarihimizin bu kadar onemli bir olayi hakkinda hala birbirine taban tabana zit yorumlarin, onca bilgi, belge, ve kanitlara ragmen hala bu kadar sevkle savunulabilmesi Turkiye'de demokrasiden insanlarin ne anla(ma)digini bir kez daha gosterdi. Ozellikle TRT 1'de Cuma gecesi Konusuyorum'da Aydin Menderes ve Mumtaz Soysal'in (ve birkac akademisyenin) katildigi bir forum vardi ki hani tarihsel bir karsilasma denir ya, tam o cinsten bir karsilasma. Megersem Aydin Menderes, 27 Mayis anayasasinin mimarlarindan ve darbenin o gunden bugune en tutarli savunucularindan, ve hatta denilebilir ki post-facto ideologlarindan, birisi olan Soysal'la daha once hic karsilasmamis. 46 yil rotarli da olsa yerinde bir karsilasma; ikisi de birbirine saygida kusur etmediler.
27 Mayis'a giden surecte iktidar ve muhalefetinin karsilikli uzlasmazlik ve sertlikten dolayi belli bir tikanma yasadiklarinda herkes hemfikir. Birseylerin belki de yolunda gitmedigi, asayisin her yerde istendigi kadar hakim olmadigi da bariz. Fakat, Aydin Menderes'in de dedigi gibi, bu tikanikligi cozecek olan "hakem"in ordunun genc subaylari olusu demokratik acidan savunulabilir mi? Dahasi yaklasan bir genel secim oldugu halde, halkin demokratik hakemligini bir tarafa atip, ordudaki bazi albaylarin kendi aralarinda anlasarak, kendilerinden yuksek rutbeli generalleri, genelkurmay baskanini falan da bertaraf edip, tutuklayip, goz hapsine alip, darbe yapmalari apacik bir kanunsuzluk, anayasasi ve halk iradesini hice saymak degil mi? Boyle bir askeri kalkisma, baska bir yerde olsa cunta, fasizm, militarizm, vs. denebilecek bir ara rejim, nasil oluyor da Turkiye'de cumhuriyeti savunmak olarak lanse edilebiliyor?

TRT'deki Konus-u-Yorum'dan biraz once CNN Turk'te Taha Akyol'un Egrisi Dogrusu'nda Menderes'in Yassiada'daki avukatlarindan Husamettin Cindoruk sahne aldi ve baslarindan gecen feci olaylari anlatti. Yassiada'nin nasil bir hukuksuzluk urunu oldugunu, Menderes basta olmak uzere devlet yonetmis, halk iradesinin vekili olan onca kimsenin nasil kotu muamelelere maruz kaldigini, Menderes'i belki de idamdan kurtaracak ifadeyi verecek tanigin mahkeme tarafindan nasil dinlenmedigini, hatta onun dinlenmesi tarafari olan hakimin nasil bertaraf edildigini, ve kisacasi 27 Mayis cuntacilarinin bir intikam hirsiyla ve hukuk dinlemezlikle Yassiada mahkumlarina yaklastiklarini, ve mahkemenin sonucunun zaten basindan belli oldugunu, ve mahkemenin idamlarda en keskin ifadesini bulan bu onceden verilmis karar ve yargilara kanuni bir goruntu vermekten ibaret oldugunu, detaylariyla anlatti.

Dahasi, 27 Mayis'in olusturdugu Senato, vs. gibi Meclis disi kurumlarin yegane gorevi Meclis'te ifadesini bulan halk iradesine ipotek koymak, onun tecellisini engellemek olup, dogasi geregi anti-demokratiktirler. Dahasi, simdi sol'un ve bilhassa Kemalist Sol ve Ulusalciligin ideologu, entelektuel lideri sayilmasi gereken Attila Ilhan'in da pek cok kereler, kitaplarinda ve konusmalarindan tekrar tekrar anlattigi gibi, 27 Mayis, Amerika Birlesik Devletlerinin onayiyla, ve Menderes'in Sovyetler Birligi'ni ziyaret etmeyi planladigi bir donemde, Turkiye'yi ABD yorungesinde kesinkes tutmak amaciyla da yapilmistir. Elbette darbeyi duzenleyen albaylari en cok motive eden sebep bu dis politika mulahazasi degildir ve olmasi da beklenemez; ama ABD destekli, ve ABD cikarlarina hizmet eden bir askeri darbeyi de ilericilk, solculuk ve hatta sosyalizme acilim olarak takdim etmek de ne derin bir akil karisikliginin ifadesidir onu da buyrun siz dusunun. Turkiye'deki siyasi ortamin dusundurdukleri kisaca boyle.

5.6.06

Laikçi cephe bizi Kuzey Kore yapmak istiyor

Radikal'den Nese Duzel'in eski buyukelci Temel Iskit'le yaptigi roportaj gercekten okunmasi gereken bir parca. Temel Iskit Turkiye ile ilgili cok olgun gozlemlerini aktariyor:

Laikçi cephe bizi Kuzey Kore yapmak istiyor


41 yıllık devlet tecrübem dış dinamiksiz kımıldamadığımız yolunda. Dış dinamik AB'dir bugün. Bu dinamik olmazsa ortada kalıveririz. AB karşıtları sadece otoriter bir rejim istiyor

Türkiye AB'den vazgeçerse Güneydoğu kopar. Babacan başmüzakereci olarak daha çok görünmeli. Çek müzakereci her dakika Brüksel'deydi. AB süreci uzaktan yaşanmaz

Ben son seçimde AKP'ye oy verdim. Çünkü AB'yi destekledi. AKP'nin oyunun tümü İslamcı değildi. AKP'liler çılgın değilse, AB'ye devam ederler. Dış meşruiyete ihtiyacı var AKP'nin


NEDEN? Temel İskit

-Türkiye AB yolunda istekli adımlarını atarken, toplumda bir heyecan ve özgüven vardı. Herkes geleceğe belli bir güven içinde bakıyor, ülkenin geçmişteki siyasi ve ekonomik krizlerden artık kurtulduğuna inanıyordu. Dünyayla ilişkilerimiz barışçı bir eksende ilerliyor, sorunlar tek tek çözülüyordu. Türkiye, Avrupalıları da şaşırtan bir hızla demokrasisini geliştirip çağdaşlaştırıyordu. Toplumdaki bu huzur, hükümetin Avrupa Birliği yolunda hızını kesmesi ve AB'ye mesafeli durmasıyla birlikte bozulmaya başladı. Ülkenin her yanında çeteler ve hukuksuzluk fışkırırken, bombalar patladı, suikastlar düzenlendi. Türkiye bir anda siyasi ve ekonomik açıdan bir belirsizlik içine girdi. Geçmişte AB Genel Müdürlüğü de yapan eski Brüksel Büyükelçisi emekli diplomat Temel İskit'le Türkiye'nin dünyayla ilişkilerini, dış politikadaki hatalarının neye mal olacağını konuştuk.

Türkiye hem siyasi hem ekonomik sorunlar yaşadığı bir döneme girdi. Bu çalkantıların en önemli nedeninin hükümetin AB politikasından uzaklaşması olduğunu söyleyenler var. Hükümetin AB politikalarına eskiye kıyasla daha mesafeli olduğuna katılıyor musunuz?

Katılıyorum. Sekiz ay önce 3 Ekim'de AB'den müzakerelere başlama tarihi alındı. Bundan sonra toplumda AB heyecanının azalması normaldi ama AKP'nin AB ivmesini sürdürmesi lazımdı. AKP bunu yapmadı.

AB üyeliği konusunda hızını ve isteğini, niye kaybetti hükümet?
Türkiye'nin AB üyeliğinin, bu ekibin çok da içinden geldiğine emin değilim. Bir siyasi parti olarak AKP ve başta Başbakan olmak üzere AKP'li yöneticiler, AB üyeliğini içlerinden gelerek kucaklamıyorlar. Onlar AB'yi siyasi gereklilik olarak istiyor. Çünkü şunun farkındalar. AKP'nin dış meşruiyete ihtiyacı var. AKP'nin dış meşruiyeti de Amerikan desteğidir ve AB'ye üyelik sürecidir. Çünkü AKP'li yöneticiler henüz ülkede askeri ve sivil bürokrasiye yaranmış; onların desteğini almış değiller. Ayrıca AKP'li yöneticilerin AB üyeliği hakkındaki bilinci de çok gelişmiş değil. Çünkü AB üyeliğinin felsefesini kavramadılar. AKP'li yöneticilerin kültürleri AB üyeliğine direniyor.

AKP hükümetinin AB konusunda eskisi kadar istekli görünmemesi ve toplumda da AB konusunda yeni bir heyecan dalgasının oluşmaması hükümetin siyasetteki gücünü azaltıyor mu?

Azaltıyor. Bakın... AKP'nin aldığı oyların hepsi eski İslamcıların oyu değildi. AKP, AB sayesinde geniş bir kitleden oy aldı. Ben son yerel seçimde AKP'ye oy verdim. Çünkü AKP AB'yi destekledi. Dolayısıyla AKP'nin iç meşruiyetinin ve siyasi gücünün büyük kısmının İslamcılıkla alakası yok. Bilakis bu gücün, Türkiye'yi değiştirmekle, ülkeyi Batı'ya ve hukukun üstünlüğü gibi yeni değerlere eklemlemekle alakası var. Şimdi AKP'nin, İslamcı tabanının isteklerini takip etmesi, ona büyük prestij ve oy kaybettirir. Nitekim laikçi cephenin AKP'ye en büyük tenkidi 'Bunlar takiye yapıyor. Bunların gizli gündemleri var' iddiası değil mi? AKP, AB'den uzaklaşmakla ve toplumda yeni bir AB heyecanı yaratmamakla gizli gündem kuşkusunu kendi elleriyle artırıyor. Başbakan, belediye başkanlarına 'O gömleği giymeyin' gibi laflar ediyor ama AB'yle ilişkileri lafla kurtarmanın çok ötesine geçildi artık. Bir şeyler yapılması lazım.

devami...