5.6.06

Laikçi cephe bizi Kuzey Kore yapmak istiyor

Radikal'den Nese Duzel'in eski buyukelci Temel Iskit'le yaptigi roportaj gercekten okunmasi gereken bir parca. Temel Iskit Turkiye ile ilgili cok olgun gozlemlerini aktariyor:

Laikçi cephe bizi Kuzey Kore yapmak istiyor


41 yıllık devlet tecrübem dış dinamiksiz kımıldamadığımız yolunda. Dış dinamik AB'dir bugün. Bu dinamik olmazsa ortada kalıveririz. AB karşıtları sadece otoriter bir rejim istiyor

Türkiye AB'den vazgeçerse Güneydoğu kopar. Babacan başmüzakereci olarak daha çok görünmeli. Çek müzakereci her dakika Brüksel'deydi. AB süreci uzaktan yaşanmaz

Ben son seçimde AKP'ye oy verdim. Çünkü AB'yi destekledi. AKP'nin oyunun tümü İslamcı değildi. AKP'liler çılgın değilse, AB'ye devam ederler. Dış meşruiyete ihtiyacı var AKP'nin


NEDEN? Temel İskit

-Türkiye AB yolunda istekli adımlarını atarken, toplumda bir heyecan ve özgüven vardı. Herkes geleceğe belli bir güven içinde bakıyor, ülkenin geçmişteki siyasi ve ekonomik krizlerden artık kurtulduğuna inanıyordu. Dünyayla ilişkilerimiz barışçı bir eksende ilerliyor, sorunlar tek tek çözülüyordu. Türkiye, Avrupalıları da şaşırtan bir hızla demokrasisini geliştirip çağdaşlaştırıyordu. Toplumdaki bu huzur, hükümetin Avrupa Birliği yolunda hızını kesmesi ve AB'ye mesafeli durmasıyla birlikte bozulmaya başladı. Ülkenin her yanında çeteler ve hukuksuzluk fışkırırken, bombalar patladı, suikastlar düzenlendi. Türkiye bir anda siyasi ve ekonomik açıdan bir belirsizlik içine girdi. Geçmişte AB Genel Müdürlüğü de yapan eski Brüksel Büyükelçisi emekli diplomat Temel İskit'le Türkiye'nin dünyayla ilişkilerini, dış politikadaki hatalarının neye mal olacağını konuştuk.

Türkiye hem siyasi hem ekonomik sorunlar yaşadığı bir döneme girdi. Bu çalkantıların en önemli nedeninin hükümetin AB politikasından uzaklaşması olduğunu söyleyenler var. Hükümetin AB politikalarına eskiye kıyasla daha mesafeli olduğuna katılıyor musunuz?

Katılıyorum. Sekiz ay önce 3 Ekim'de AB'den müzakerelere başlama tarihi alındı. Bundan sonra toplumda AB heyecanının azalması normaldi ama AKP'nin AB ivmesini sürdürmesi lazımdı. AKP bunu yapmadı.

AB üyeliği konusunda hızını ve isteğini, niye kaybetti hükümet?
Türkiye'nin AB üyeliğinin, bu ekibin çok da içinden geldiğine emin değilim. Bir siyasi parti olarak AKP ve başta Başbakan olmak üzere AKP'li yöneticiler, AB üyeliğini içlerinden gelerek kucaklamıyorlar. Onlar AB'yi siyasi gereklilik olarak istiyor. Çünkü şunun farkındalar. AKP'nin dış meşruiyete ihtiyacı var. AKP'nin dış meşruiyeti de Amerikan desteğidir ve AB'ye üyelik sürecidir. Çünkü AKP'li yöneticiler henüz ülkede askeri ve sivil bürokrasiye yaranmış; onların desteğini almış değiller. Ayrıca AKP'li yöneticilerin AB üyeliği hakkındaki bilinci de çok gelişmiş değil. Çünkü AB üyeliğinin felsefesini kavramadılar. AKP'li yöneticilerin kültürleri AB üyeliğine direniyor.

AKP hükümetinin AB konusunda eskisi kadar istekli görünmemesi ve toplumda da AB konusunda yeni bir heyecan dalgasının oluşmaması hükümetin siyasetteki gücünü azaltıyor mu?

Azaltıyor. Bakın... AKP'nin aldığı oyların hepsi eski İslamcıların oyu değildi. AKP, AB sayesinde geniş bir kitleden oy aldı. Ben son yerel seçimde AKP'ye oy verdim. Çünkü AKP AB'yi destekledi. Dolayısıyla AKP'nin iç meşruiyetinin ve siyasi gücünün büyük kısmının İslamcılıkla alakası yok. Bilakis bu gücün, Türkiye'yi değiştirmekle, ülkeyi Batı'ya ve hukukun üstünlüğü gibi yeni değerlere eklemlemekle alakası var. Şimdi AKP'nin, İslamcı tabanının isteklerini takip etmesi, ona büyük prestij ve oy kaybettirir. Nitekim laikçi cephenin AKP'ye en büyük tenkidi 'Bunlar takiye yapıyor. Bunların gizli gündemleri var' iddiası değil mi? AKP, AB'den uzaklaşmakla ve toplumda yeni bir AB heyecanı yaratmamakla gizli gündem kuşkusunu kendi elleriyle artırıyor. Başbakan, belediye başkanlarına 'O gömleği giymeyin' gibi laflar ediyor ama AB'yle ilişkileri lafla kurtarmanın çok ötesine geçildi artık. Bir şeyler yapılması lazım.

devami...

6 yorum:

Mustafa Domanic dedi ki...

Babacan'in bas muzakereci secilmesi konusunda daha once hic suphe duymamistim cunku Babacan'i cok basarili buluyordum fakat anlasiliyor ki ekonomi bakani gibi kritik ve mesgul bir gorevi olan birini bas muzakereci yapmak basbakanin tecrubesizliginden kaynaklanmis.

Ayrica yine tecrubesizliginden kaynaklandigina inandigim, Berlin'de yaptigi o sefil davranistan dolayi basbakani siddetle kiniyorum. bilmem siz neler dusunuyorsunuz?

sscetin dedi ki...

Buyukelci nin hakli oldugu konular var ama yine de tarafsiz davranamamis ve olaylara halkin gozu ile bakamamis.

Bir kere bence AKP AB projesi yuzunden iktidara gelmedi, iktidar da bunu sahiplendi.

Buyukelci AKP lilere kro demeye getirmis biraz ve AB yi hazmedemiyorlar demis ama aslinda bence olay ic dinamiklere dayaniyor. Buyukelci de bizim milliyetci reflekslerimizden bahsediyor ondan sonra AB projesinin nin Turkiye de ki destegini abartikca abartiyor. Ancak su anda ki tablo da Kibris ve azinlik konularinda Turkiye halki cok hassas, ani kararlar hem AB nin su siralar yuzde 6o lar da seyreden reytingini daha da dusurur, hem de AKP ye cok oy kaybettirir. Bunun farkindalar, yavaslama o yuzden normal.

Ayrica AB gercekten Turkiye de demokrasi ve insan haklarinin gelismesini istiyorsa Turban ve din dusmanligi konusunda da pozisyon almali, din den korktukca degil din ile barisik oldukca gercek entegrasyon saglanabilinir.

Her zaman soyluyorum Turkiye icin AB degil ama demokratiklesme vazgecilmezdir; demokratiklesmemiz icin ise AB yolu su anda tek yol gozukuyor o yuzden boyle bir kisir dongu icindeyiz.

Bu arada gercekten bas muzarekecinin isinin sadece muzakere yapmak olmasi lazim bu gorev niye bir Bakan a verilmis anlayamiyorum.

Berlin de ki olaya gelince de belki herkesin icinde yapilmamasi gereken bir olaydi ama devletin vatandasa hizmet icin var oldugunu ve kim olursa olsun hor gorulmemesi gerektigi mesaji iletilmis oldu. Tabi bunu mesaji anlamayanlar, baska taraflara cekmek isteyenler, sulandiranlar hep olucaktir. Orda guzel bir konusma yapabilirdi mesela bu anlayis konusunda ama basbakanin stili boyle, bu saatten sonra adami degistiremezsiniz.

Adsız dedi ki...

bu soylesiye en guzel karsiligi dun Radikal yazari Nuray Mert verdi ve emekli buyukelcinin butun yanlislarini, tutarsizliklarini, ve soylesinin arkaplanini olusturan anti-demokratik goruslerini ortaya koymus. -Sener.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=189663&tarih=08/06/2006
Yorgun demokratlar

Nuray Mert

08/06/2006 (3095 kişi okudu)

Bakıyorum, son zamanlarda yine ayyuka çıkan 'rejim buhranı' yaratma çabaları her çevreden sonuna kadar körükleniyor.
Bu kervana en son TÜSİAD katıldı. Ne oldu da, iş bu noktaya geldi, orası pek açık değil, ama açıklamalar açıklamaları izliyor. İçeriden baskı yetmeyince, büyük koz, 'dış dinamik' devreye giriyor, içerdeki sopalar yetmezmiş gibi, dış sopalar hatırlatılıyor.
Bu açıdan, Neşe Düzel'in pazartesi günü, eski AB Genel Müdürü, '41 yıllık devlet tecrübeli' emekli büyükelçi Temel İskit ile yaptığı röportaj, bana son derece anlamlı göründü. İskit, özetle, 'AKP iktidarı AB sürecinde teklemeye başladı, bu hayra alamet değil, sonuçta kendileri iktidardan olur, Türkiye'de 'laikçi cephe'nin sürüklediği istikamette Kuzey Kore'ye döner' çerçevesinde bir dizi fikir serdetmiş.
Öncelikle, bu emekli büyükelçiye göre, zaten Türkiye'nin AB sürecinden vazgeçmesi mümkün değil, çünkü 'Türkiye'nin AB üyeliği dışarıdan empoze edilecek sonunda'. Ve zaten, 'Türkiye'nin dış dinamiksiz kıpırdaması mümkün değil' ve 'bu dinamik olmazsa ortada kalıveririz'. Hani, AB süreci Türkiye'nin demokratikleşmesi demekti. Bu nasıl demokratikleşme ki, Türkiye istese de istemese de, zaten 'dışarıdan empoze' edilecek?
İskit, "AB karşıtları sadece otoriter rejim istiyor" demiş, bu belki çoğu AB karşıtı çevre için doğru da, dışarıdan empoze edilecek AB sürecinin
'taraftarları' nasıl demokrat o belli değil.
Ülkenin haline bakar mısınız, AB karşıtları bir türlü otoriter, taraftarı başka türlü. O kadar ki, bir iktidarın dış dinamiğin 'empoze' ettiğini eski hızıyla sürdürmemesini zaaf, (İskit'in ifadesiyle) 'kendi tabanına selam vermesi'ni tehlike olarak görüyor. Nedir, bir siyasi partinin tabanı? Ona oy veren ve temsil ettiği insanlar değil mi? Demokrasi oylarını aldığınız insanların taleplerini temsil etmek değil midir? Öyleyse, tabana selam vermenin ne sakıncası var? Yoksa, tabanın mı sakıncalı olduğu düşünülüyor? Konu yine, 'halk ne istediğini bilmez, onlara rağmen onlar için neyin iyi olduğuna biz karar veririz'e gelmiş olmuyor mu? Sayın İskit'in '41 yıllık devlet tecrübesi'ni bilemem, ama tutarlı düşünme tecrübesi olmadığı açık.
Emekli büyükelçinin, Türkiye'nin dış politika geleneğine ilişkin Osmanlı geçmişiyle bağlantı kurduğu analizlerinin değerlendirmesini, kestirme Osmanlı tarih analizleri yapanları aydınlatma konusunda tecrübesi çok olan ünlü tarihçimiz Prof. İlber Ortaylı'ya bırakıyorum. İskit'in, Osmanlı'da diplomasi geleneği yoktur, 'Kanuni'ye kadar, ülkeler arası ilişki yok, biz fütuhat yapıyoruz' türündeki açıklamalarına hiç girmiyorum. Dahası, İskit'in, o kadar çok konuda ilginç görüşü var ki, bu yazının dar sınırları çerçevesinde hepsini tartışmak imkânsız. Yoksa, mesela, AB üyeliğine aday ülkeler olarak, neden kendi ifadesiyle 'Bulgaristan'ın zihniyet değişimine ihtiyacı olmayıp, Türkiye'nin bu ihtiyaç içinde olduğu' meselesini de uzun uzun irdelemek isterdim.
Hepsini bir yana bırakalım da, 'Artık bugünün dünyasında darbenin dış desteği yok, dış destek olmadan darbe yapılmaz. Darbe Amerika'nın çıkarına değil' ifadesi üzerinde biraz da olsa duralım. Yok, amacım, bundan önceki darbeleri kim yaptı, nasıl yaptırdı tartışması açmak değil, ama madem darbeler, dış dinamik sonucu oluyor, bu dinamik istemezse olmuyor. O halde, 'demokratikleşme' diye kendimizi neden bu kadar yoruyor veya kandırıyoruz?
Ben şahsen askeri darbe veya benzer müdahalelere, toplumun siyasete katılımının, yani taleplerinin temsilinin hiçe sayılması, temsil süreçlerinin akamete uğraması olduğu için karşıyım, demokratikleşmeyi, sivil siyasal süreçlerin güçlenmesi olarak gördüğüm için önemsiyorum. Demokrasiden yana olmak bu nedenle anlamlıdır diye düşünüyorum, yoksa ABD'nin çıkarına aykırı diye zaten darbe olmayacaksa veya bu şekilde işleyen bir dış dinamik içinde yaşadığım ülkeye dair her şeyi tanzim edecekse, demokrat olmanın ne anlamı var, dahası siyasetin ne anlamı var? Takalım otomatik pilota, neyse o dış dinamik bizim için (veya kendi için) gerekli olan ne ise yapsın veya zaten yapacak, boşuna kafamızı, çenemizi, ruhumuzu yormayalım. Nitekim sayın büyükelçi de yorulmuş. Kendi deyimiyle 'haklı olmaktan bıkmış, hakikaten yorulmuş' büyükelçi, özetle böyle düşünüyor. İşin kötüsü, hepsi bu şekilde ifade etmese de, bu ülkede AB sürecini destekleyenlerin çoğu olayı böyle görüyor.
Çoğunun bıkmış, yorulmuş olduğu belli, ama bence, bıktıkları şey 'haklı çıkmak'tan ziyade, haklı ve doğru olduğunu düşündükleri şeyleri, topluma rağmen gerçekleştirmemek. Toplum için doğru olduğunu düşündükleri şeyleri, bir türlü topluma kabul ettirememek, dış dinamiğe bu kadar bel bağlamalarının nedeni bu. Türkiye'nin bu kafayla demokratikleşemeyeceği ortada, ben de buna işaret etmeye çalışmaktan bıktım ama yorulmadım.

Nuray Mert arşivi - Diger Yazarlar

Mustafa Domanic dedi ki...

Ozur dilerim, belki biraz agir olucak ama bence Nuray Mert bos konusuyor. Bir cok radikal yazarinda ayni hastalik var gercekten bir sey ifade etmeyen yazilar yaziyorlar. Buyukelcinin dusuncelerinde ben gercekcilik goruyorum. 41 yillik tecrubenin vurgulanmasi da iste bu yuzden onemli, adam samimi ve gercekci konusmus. Nuray Mert neyi elestiriyor anlamadim, buyukelcinin demokratligini mi? Buyukelcinin demokratligiyla ilgili bir yorum yapilacak malzeme gormedim ben bu roportajda, zaten gorsek bile bize ne! Onemli olan ulkeyle ilgili gorusleri. Dis dinamik olmadan isler gitmez Turkiye'de diyerek durust davranmis, bu boyle olmalidir dememis ki...

sscetin dedi ki...

Nuray Mert i bende uzun zamanda beri takip ediyorum, bazen iyi yazilari oluyor, bazen de sadece muhalefet olsun diye biraz bos konustugu da oluyor. Yalniz burda soylemek istedigi Buyukelcinin ona gore vermeye calistigi mesaj anti-demokratik ve elitist. Buyukelci inandigi seyleri soyluyor olabilir ama Mert e gore Turk halkinin secimlerinin ve isteklerinin hice sayilmasini savundugu degil, kabullendigi icin bir kesimin temsilcisidir.

Ayrica Turkiye o kadar dis gudumlu olsaydi ne Kibris operasyonu olurdu ne de Irak fezlekesi rededilirdi.

Hicbir sey bazilarinin gormek veya gostermek istedigi gibi siyah veya beyaz degil, olsa Turkiye yi anlamak ve analiz etmek cok daha kolay olurdu.

Adsız dedi ki...

Kibris konusundaki tavsiyem biz nerede yanlis yapiyoruz?
Dogru teshis konmadikca, carede yanlis olur. Nedense bir kisi karar verir ve herkes onu takip eder.Bu ne kadar saglikli düsünce olur? Bana öyle geliyorki bizler bindigimiz dali hep kesmisiz. Artik bundan sonra yanlis adim atmiyalimki hersey yoluna girsin. Karsi taraftan yorulmadan bikmadan o kadar cok sey isteyeceksinki, sonunda pes dogrusu diyebilsin. Saygilarimla. Rico