Ozelikle son 10-15 senedir duydugumuz hikaye hep Çin in soyle gelistigi, boyle buyudugu, bundan 20 sene sonra Amerikan ekonomisini sollayacagi ve "Uyuyan Dev" benzetmeleri idi. Bunlar Çin hem teknolojide hala geri oldugu hem de uluslararasi iliskilerde agirligini koyamadigi icin ciddiye alinmiyordu. Çin in ortalama %10 gibi inanilmaz bir buyumeyi surdurebilmesi ve hem teknolojik acidan gelismis ulkeleri yakalamasi hem de WTO ya girip dunya ticaretinde soz sahibi olmaya baslamasi Çin ile ilgili ongoruleri tahmin olmaktan cikarip bir "Uyanan Dev" gercegine donusturdu.
Ozelikle Newsweek de gecen hafta cikan bir yaziyi okurken Çin in post-Sovyetler dunya duzeninde nasil yerini almaya basladigini gorebiliyorsunuz. Afrika ve Guney Amerika ulkelerine buyuk miktarlarda borc veren, devlet destekli sirketleri yurtdisinda buyuk ihaleler alan ve yuruttukleri pragmatik dis politika ile seslerini daha fazla cikarmaya ve duyurmaya baslayan bir super guc var karsımızda. Ozellikle 2008 Pekin Olimpiyatlar in da tum dunyaya artik uyuyan devin uyandigini gostericeklerdir kanisindayim.
Çin yavas yavas su anda ABD ye endeksli ve tek kutuplu gozuken dunya duzeninde, ideoloji ve yonetim sistemlerinden cok dis politikaya bakis acilarindan dolayi ABD ile catisan yeni bir kutup yaratacaktir. Artik kreditor ve politik hami olma durumuna gelen Çin, ekonomisi ve askeri gucu gelistikce A.B.D. ye daha fazla karsi durmaya ve yurtdisinda baslattigi girisimleri korumaya yonelik A.B.D. dis politikasi ile celismeye baslayacaktir. Bu yeni dunya duzeninin ne kadar istikrarli olacagi, gelismekte olan ulkeler icin ne gibi firsatlar yaratacagini veya yeni bir soguk savasa hatta gercek bir medeniyetler catismasina donusup donusmeyecegini hep birlikte onumuzdeki on sene icinde gorecegiz.
30.4.06
28.4.06
ERDOĞAN EKONOMIDEN ANLAMIYOR – PROGRAM ALARM VERIYOR
“Türkiye ‘takır takır’ borc odeyen ulke haline geldi diyen Erdoğan ekonomiyi basite indirgiyor…”
Erdoğan’ın Istanbul taksi şöförlerinin birebir yansıması oldugunu Mersin’li ciftciye ‘Artistlik yapma lan, al ananı da git burdan’ dediğinde anlamıştık. Ama bir onemli benzerlik daha var: her şeyi bildiğini sanması. Hoş tabi bu sadece taksi şoforlerine değil, tüm Turk milletine ve dolayısıyla bu yazıyı yazan şahsıma da ait bir tavır. Fakat Başbakan olmanın getirdiği sorumluluk kisiyi bu tarz yaklasımlardan arınma ve bu tip duşuncenin getireceği ciddi kotü kararları engellemeye zorlamalı. Erdoğan bu konuda başarısız, stres kat sayısı artınca kontrolü kaybedip olgunlaşmamış aciklamalar yapabiliyor. Ozelikle makroekonomi gibi anlaşılması çok çok zor olan teknik konularda durumu basite indirgeme yaklaşımı çok ciddi pişmanlıklara sebep olabilir. Erdoğan’in bu tavrını Türkiye’nin makroekonomik dengeleriyle ilgili yaptığı tamamen olumlu yorumlarda net bir şekilde gorebiliyoruz. Evet, Türkiye son yıllardaki gorüntüde borçlarının finansmanını kolaylaştırmıştır, fakat bu finansman kolaylıgı kesinlikle uzun vadeli bir ekonomik ferahlamanın garantisi degildir. Evet, Turkiye bütce planlamasında başarı goştermistir fakat cari açık gitgide büyümekte ve hatta o rahat rahat odediğimiz borç havuzu da her geçen gun genişlemektedir. Petrol fiyatlarının 75 dolari gorduğu bu gunlerde, makroekonomik planlama yapan, Türkiye gibi petrol bağimlısı ulke stratejistleri diken ustunde olmalıdırlar, çunku işin gerçeği şu ki Türkiye’nin borç finansmanında piyasalara akan sıcak paranın ciddi bir etkisi var ve eger işler kuresel duzeyde ters giderse bu paranın goreceli olarak riskli bir pazar olan Türkiye’den yavaş yavaş uzaklaşması kaçınılmaz. O yuzden atılmasi gereken mutlak adımlar, iş imkani yaratma ve sıcak paradansa fabrikalara ve gerçek yatırımlara donuşen sermayeyi kuralıyla ulkede tutmaktır. Ekonomik program yapmak kolay bir iş degildir ve hata kaldırmaz. Hatırliyoruz ki Abdullah Ocalan’in yakalanmasıyla iktidar olan DSP, ekonomik kriz sonrası yuzde birden daha az oy alabilmiştir, bu tarz bir olayı ne AKP nede Turkiye bir kere daha kaldırabilir. Tabi birde beklentiler meselesi var. Benim bu yazıyla yapmayı amaçladığım kesinlikle kriz pazarlamacılığı yapmak, eğer işler kotu giderse bakın ben demistim diyebilmek değil. Bilinmelidir ki beklentiler ekonomiyi bire bir etkiler, kısacası hepimiz bir kriz bekler olursak, kriz kaçınılmaz olur. Muhalefet partilerinin kriz soylentileri uzerinden AKP’yi baltalama girisimi bu ulkeye ihanet olur diye dusunduğum icin ben kesinlikle bu anlamda yorumlar yapmayı hedeflemedim. Tek amacım Erdoğan’in kendini aşan konuları aşiri basite indirgeyerek halka zarar verebileceginin altını çizmek ve kendi çapimda bir uyarı gondermek...
Erdoğan, Ali Babacan gibi işinin ehli kimselerle çalışmanın meyvelerini bir yere kadar topladı diyebiliriz. Fakat unutulmamalıdır ki Ali Babacan’da dahil tum profesyoneller etki altında kalabilir, hata yapabilir. Bunun en açık orneği ise Merkez Bankası başkanlığı pozisyonuna atama yapılmasinda geç kalınması ve AKP’nin ozerkligi bir numaralı onceligi olan bu kuruma kendi siyaset cizgilerine yakin bir kimseyi yerlestirme istegine karsi Babacan’ın farklı bir tavır sergileyememesidir. Serdengecti’nin tekrar atanmaması buyuk bir hata oldugu gibi, atamanın yaklaşık bir ay geciktirilmesi ve sonucunda skandala donuşmesi kabul edilemeyecek bir durumdur. Hele hele Al Baraka Turk başkanını bu pozisyona getirmeye kalkmak bu isi yeterince ciddiye almadıklarının bariz bir gostergesidir. Merkez bankasi ataması ile turban tartısmasının yollarının kesişmesi tesaduf olamaz ve medyanın suçu degildir, suç tumuyle hukumetindir. Umuyorum ki yeni atanan merkez bankasi baskanı bu gorevi layıkıyla yerine getirir ama ben bunun yapilabilecek an iyi atama olduğu kanısında degilim ve Turk milletinin kaderine tesir edecek bir konuda hukumet en iyisini yapmaya mecburdur, yapmadıysa hatalıdır. Erdoğan bu konuyu da kendi oyun alanı olan siyasete ve demogojiye dokerek milletin gozlerine perde cekmistir ama unutmayalim ki ruzgar eken, fırtına biçer.
Mustafa Domanic
25.4.06
Açık Görüş pekçok değişik siyasi düşüncenin ifade edildiği bir forumdur.
Cumartesi akşamı (22 Nisan'ı 23'üne bağlayan gece) benim Chicago'yu ziyaretim sırasında hem Serim hem de Mustafa arkadaşımızla ayrı ayrı ve hep beraber görüşmek fırsatı oldu. Halihazırda yazmış olduklarımızdan aşikar değilse bir kez daha tekrar etmekte fayda var ki bu blog'un yazarları arasında siyasi, ideolojik, vs. bir görüş birliği yok. Hatta kendi adıma konuşmak gerekirse benim değişik konulardaki görüşlerim dahi herhangi bir siyasi platforma yakınlık arz etmiyor. Bazı konularda 'sol' bazı konularda 'sağ' bazı konularda ise Türkiye siyasetinde var olmayan görüşler öne sürebilirim ve sürüyorum da... O yüzden blog'umuzu topyekün solcu veya sağcı, liberal, muhafazakar, milliyetçi, vs. şekilde adlandırmak yanlış olur. Bu da böyle biline...
21.4.06
Hukuk devletinin bittigi yer
Yine modern bir hukuk devleti olark dusundugumuz Turkiye de olamayacak dedigimiz olaylar olmaya devam ediyor. Ne yazik ki Semdinli Iddanamesi ile gundeme damgasini vuran Van Savcisi Ferhat Sarıkaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafindan meslekten ihrac edildi. Bu karar bundan sonra Silahli Kuvvetler ile ilgili herhangi bir sorusturma yapacak savcilarimizi nasil etkileyecektir artik bunu siz dusunun. Semdinli olaylarinda Silahli Kuvvetlerimizin parmagi olsun veya olmasin, Van savcisinin Genelkurmayin cesaretlendirmesi ile afaroz edilmesi TSK yi tohmet altinda birakmaya yetecektir.
28 Subat doneminde saga sola delilli veya delilsiz iddanameler savuran Nuh Mete Yuksel ve Vural Savas lar kahraman ilan edilirken, Van savcisi Jandarma dan rapor istiyor ve bir komutan in adini iddanamesinde kullaniyor diye meslekten ihrac edilebiliniyorsa, politik iklimin ve "dokunulmaz" ordumuzun yargiyi nasil etkiledigi sanirim artik gozler onune serilmistir. Yargi sistemimiz iflas alarmini bu olay vermiyorsa acaba halkimiz ve hukumetimiz ne zaman uyanacak?
Gercek bir hukuk devleti olamadikca ne yaparsak yapalim ne demokrasi, ne insan haklari, ne de ekonomi konusunda gercek bir ilerleme kaydedilemeyecek ve cikarilan kanunlar, yapilan tasarilar hep hayali bir ilerleme hissi vermekten oteye gecemeyecektir. Hukumetler veya gucu elinde bulunduran elitler yargiyi istedikleri gibi yonlendirdigi surece Turkiye de hicbir kimse veya kesim yarginin haksiz muamelerlerden muaf olmayacak ve bugun yargiyi maşasi olarak kullananlar birgun ayni yozlasmis adaletin kurbanlari olacaktir.
28 Subat doneminde saga sola delilli veya delilsiz iddanameler savuran Nuh Mete Yuksel ve Vural Savas lar kahraman ilan edilirken, Van savcisi Jandarma dan rapor istiyor ve bir komutan in adini iddanamesinde kullaniyor diye meslekten ihrac edilebiliniyorsa, politik iklimin ve "dokunulmaz" ordumuzun yargiyi nasil etkiledigi sanirim artik gozler onune serilmistir. Yargi sistemimiz iflas alarmini bu olay vermiyorsa acaba halkimiz ve hukumetimiz ne zaman uyanacak?
Gercek bir hukuk devleti olamadikca ne yaparsak yapalim ne demokrasi, ne insan haklari, ne de ekonomi konusunda gercek bir ilerleme kaydedilemeyecek ve cikarilan kanunlar, yapilan tasarilar hep hayali bir ilerleme hissi vermekten oteye gecemeyecektir. Hukumetler veya gucu elinde bulunduran elitler yargiyi istedikleri gibi yonlendirdigi surece Turkiye de hicbir kimse veya kesim yarginin haksiz muamelerlerden muaf olmayacak ve bugun yargiyi maşasi olarak kullananlar birgun ayni yozlasmis adaletin kurbanlari olacaktir.
3.4.06
Sokaga dokulen herkes terorist mi?
Yine Turkiye sokak gosterileri ve catismalari ile calkalaniyor. Herkesin kafasindan bir ses cikiyor, bazilari kafa koparmaya, bazilari ise bu olaylardan politik rant edinmeye calisiyor, bu yuzden AB surecini durdurmak isteyenler bile var. Bakin Fransa da once azinliklar sonra da universite ogrencileri sokaklara dokuldu, polis ile catisti, arabalari, dukkanlari yakip yikti ama Fransa devleti bunlari terorist ilan etmedi ya da hapise atmadi. Tabi ki PKK gibi bir orgutun sempatizanlari veya gerillalari yakalanmali ve cezalandirilmalidir ancak her vatandasimiz, her iscimiz, ogrencimiz gibi Kurt vatandaslari da sorunlarini demokratik haklarini kullanarak dile getirebilmelidir ancak tabi ki provaskasyonlara kapilmadan, siddedete basvurmadan. PKK ile Silahli Kuvvetlerimiz arasindaki catismadan en buyuk kaybi goren bolge halkidir, ve catismalarin, cenazelerin yeniden cogalmasinin yarattigi umutsuzluk ve psikoloji anlasilmalidir. Olaylarin baslama sebebi 14 PKK mensubu gencin oldurulmesi ile baslayan infial, yani PKK nin provakasyonu, ama olaylari buyumesine sebep olan mudahale sirasinda 6 kisinin daha hayatini kaybetmesi, yani devletin provakasyonu, hala surmesini saglayan ise sorumsuz, dusuncesiz aciklamalardir. Bu olaylara daha baskici, sert politikalarla karsilik verilirse, OHAL donemine geri donmemize, Sener'in de soyledigi gibi Turkiye nin bir 10 yil daha kaybetmesine ve PKK nin guc kazanmasina sebep olacaktir.
Burda kesinlikle yapilmamasi gereken yalnis, sorunlarin kokeni yerine sonuclari uzerinde durmaktir. Burda PKK nin provoke etmek istedigi sadece bolge halki degil ayni zamanda Turkiye Cumhuriyeti devletidir. PKK( KADEK) gibi orgutlerin butun uyeleri yakalansa veya etkisiz hale getirilse bile Turkiye'de ki Kurt sorunu devam edecektir. A.B.D. nin yaptigi yanlisa dusup terorizmi daha fazla terorizm ile bitirmeye calisirsak karsimizda daha guclu ve daha azimli bir dusman bulacagimiz kesindir.
Daha once de Kurt sorunu ile ilgili yazilarimizda eskiden Turkiye de Kurt isminin bile agiza alinmadigini ve son yillarda onemli gelismeler oldugunu ama daha somut adimlar atilmasi gerektigini soylemistik. Artik hukumetin ve Turkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurt vatandaslari ile birebir bir diyaloga girmesi gereklidir. PKK ile diyaloga girilmek istenmiyorsa da Kurt sorunlarina duyarli ve bolgede genis bir tabani olan DTP(DEHAP) ile diyaloga girilebilinir. Provakasyonlara, kimyasal silah gibi dedikodulara zemin yaratmamak icin bolge halki ile Ankara arasinda saglikli bir iletisim olmasi, yapilan ve dusunulen reformlarin halka anlatilmasi gerekli. Ingiltere'nin Kuzey Irlanda ve IRA sorunu, Ispanya'nin Bask ve ETA sorunu hep sonunda diyalogla cozuldu. Umariz bu olaylar gittikce zemin kaybeden PKK nin son cirpinislaridir ve yerini demokratik bir tabanda bariscil ve akilci eylemlere ve soylemlere birakir. Cunku sundan emin olalim ki siddet daha fazla siddeti ve herkes icin daha fazla aciyi doguracaktir. Herkesin sakinlesip derin bir nefes almasi ve ofke ile degil mantik ile hareket etmesi gerekiyor.
Burda kesinlikle yapilmamasi gereken yalnis, sorunlarin kokeni yerine sonuclari uzerinde durmaktir. Burda PKK nin provoke etmek istedigi sadece bolge halki degil ayni zamanda Turkiye Cumhuriyeti devletidir. PKK( KADEK) gibi orgutlerin butun uyeleri yakalansa veya etkisiz hale getirilse bile Turkiye'de ki Kurt sorunu devam edecektir. A.B.D. nin yaptigi yanlisa dusup terorizmi daha fazla terorizm ile bitirmeye calisirsak karsimizda daha guclu ve daha azimli bir dusman bulacagimiz kesindir.
Daha once de Kurt sorunu ile ilgili yazilarimizda eskiden Turkiye de Kurt isminin bile agiza alinmadigini ve son yillarda onemli gelismeler oldugunu ama daha somut adimlar atilmasi gerektigini soylemistik. Artik hukumetin ve Turkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurt vatandaslari ile birebir bir diyaloga girmesi gereklidir. PKK ile diyaloga girilmek istenmiyorsa da Kurt sorunlarina duyarli ve bolgede genis bir tabani olan DTP(DEHAP) ile diyaloga girilebilinir. Provakasyonlara, kimyasal silah gibi dedikodulara zemin yaratmamak icin bolge halki ile Ankara arasinda saglikli bir iletisim olmasi, yapilan ve dusunulen reformlarin halka anlatilmasi gerekli. Ingiltere'nin Kuzey Irlanda ve IRA sorunu, Ispanya'nin Bask ve ETA sorunu hep sonunda diyalogla cozuldu. Umariz bu olaylar gittikce zemin kaybeden PKK nin son cirpinislaridir ve yerini demokratik bir tabanda bariscil ve akilci eylemlere ve soylemlere birakir. Cunku sundan emin olalim ki siddet daha fazla siddeti ve herkes icin daha fazla aciyi doguracaktir. Herkesin sakinlesip derin bir nefes almasi ve ofke ile degil mantik ile hareket etmesi gerekiyor.
Türkiye'de Neler Oluyor? PKK eylemleri çığrından çıktı...
http://www.milliyet.com.tr/2006/04/03/guncel/axgun01.html
http://www.milliyet.com.tr/2006/04/03/son/sontur04.asp
http://www.milliyet.com.tr/2006/04/03/yazar/dundar.html
Türkiye'de neler oluyor? Şemdinli olaylarıyla başlayan şiddet ve terör silsilesi, 'sakin geçti' diye sevindiren Nevruz'un ardından Diyarbakır'daki PKK cenazelerinden sonra çıkan olaylarla ve şimdi İstanbul'un göbeğinde PKK'nın ateşe verdiği İETT otobüsleri ve Dolapdere'deki linçli gösteri eylemleriyle devam ediyor. PKK 1999'da mağlup edilmemiş miydi? Son beş-altı yıldır nasıl oldu da PKK böyle birden geri gelebilecek güce erişti? Üstelik AB uyum yasaları çerçevesinde Kürtçe'nin serbest bırakılması gibi demokratik haklar verildiğinde tabanı erimesi, iyice yok olması gereken etnik ayrılıkçı terör ne oldu da birden bu kadar azdı? Üstelik iktidarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da DEHAP'ı mağlup etmiş, Van'da bile seçimi 50% oyla kazanmış bir AKP hükümeti var, yani Türkiye'nin Batısını Doğusunu Ortasını Kuzeyini Güneyini sandıkta birleştiren bir hükümet var. Bütün bu koşullar terörün azalmasını, DEHAP'ın da tabanını büsbütün kaybetmesini gerektirmez mi? Yoksa bu son eylemler, tabanını ve varlığını kaybetmek üzere olan bir örgütün can havliyle, tabiri caizse 'ölmeden önce verdiği son nefesler' mi? Umalım ki öyle olsun, 1990'lar gibi 2000'li yıllar da terör yüzünden Türkiye halkına zehir olmasın, kayıp bir 10 yıl daha geçirmeyelim...
http://www.milliyet.com.tr/2006/04/03/son/sontur04.asp
http://www.milliyet.com.tr/2006/04/03/yazar/dundar.html
Türkiye'de neler oluyor? Şemdinli olaylarıyla başlayan şiddet ve terör silsilesi, 'sakin geçti' diye sevindiren Nevruz'un ardından Diyarbakır'daki PKK cenazelerinden sonra çıkan olaylarla ve şimdi İstanbul'un göbeğinde PKK'nın ateşe verdiği İETT otobüsleri ve Dolapdere'deki linçli gösteri eylemleriyle devam ediyor. PKK 1999'da mağlup edilmemiş miydi? Son beş-altı yıldır nasıl oldu da PKK böyle birden geri gelebilecek güce erişti? Üstelik AB uyum yasaları çerçevesinde Kürtçe'nin serbest bırakılması gibi demokratik haklar verildiğinde tabanı erimesi, iyice yok olması gereken etnik ayrılıkçı terör ne oldu da birden bu kadar azdı? Üstelik iktidarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da DEHAP'ı mağlup etmiş, Van'da bile seçimi 50% oyla kazanmış bir AKP hükümeti var, yani Türkiye'nin Batısını Doğusunu Ortasını Kuzeyini Güneyini sandıkta birleştiren bir hükümet var. Bütün bu koşullar terörün azalmasını, DEHAP'ın da tabanını büsbütün kaybetmesini gerektirmez mi? Yoksa bu son eylemler, tabanını ve varlığını kaybetmek üzere olan bir örgütün can havliyle, tabiri caizse 'ölmeden önce verdiği son nefesler' mi? Umalım ki öyle olsun, 1990'lar gibi 2000'li yıllar da terör yüzünden Türkiye halkına zehir olmasın, kayıp bir 10 yıl daha geçirmeyelim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)