26.9.07

1. ve 2. Cumhuriyetçi, Ulusalcı ve İslamcıların ilk 11'i belli olmuş :)

Ben söylemeye kalmadan bir değil dört takımın ilk 11'i belli olmuş bile! 1. ve 2. Cumhuriyetçiler, Ulusalcılar, ve İslamcılar! Kendisi de İslamcı takımın ilk 11'ine dahil edilen İbrahim Karagül'ün bugünkü yazısı güzel yaklaşmış konuya, 'hadi biz oynayalım da oynatan kim, hakem kim, düdüğü kim çalıyor?' diye sormuş.

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=27.09.2007&y=IbrahimKaragul

Önce İkinci cumhuriyetçiler takımı kurulmuş. Cengiz Çandar, Mehmet Barlas, Hasan Cemal, Murat Belge, Etyen Mahçupyan, Orhan Pamuk, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Şahin Alpay, M. Ali Birand ve Ali Bayramoğlu… Şimdilik bu isimlerden kimse konuyla ilgili bir şey söylemek istemiyor. Ama karşı da çıkmıyor. Kadro zımnen onaylanmış gibi.

Ama bu takımdan önce Birinci Cumhuriyetçiler takımı var. Başta devlet iktidarı, bilumum iktidar aygıtlarının, gücü esas alanların takımı. Kimler var? Kalede Mine Kırıkkanat. Savunmada; Mümtaz Soysal, Mehmet Yılmaz ve Bekir Coşkun. Ortada; Ertuğrul Öztürk, Reha Muhtar, Emin Çolaşan, Necati Doğru ve Ruhat Mengi. İleride; Oktay Ekşi, Özdemir İnce ve Yılmaz Özdil. Teknik adam Süleyman Demirel oluyormuş. Diğerlerini sıralamaya yer yok.

Cafesiyaset'ten okuduğum kadarıyla iki takım daha kurulmuş. Ulusalcılar takımı ve İslamcılar takımı. Ulusalcıların ilk on birinde İlhan Selçuk, Rahmi Turan, Mustafa Balbay, (yine) Özdemir İnce, (yine) Emin Çölaşan, Nihat Genç, Onur Öymen, Altemur Kılıç, Mehmet Ali Kışlalı ve Ümit Zileli var.

Bu kadar değil. Bir de İslamcı takım kurulmuş. İslamcıların ilk on biri de şöyle: Kalede Abdurrahman Dilipak. Savunmada; Mustafa Kaplan, M. Şevket Eygi, Ali Bulaç, Ali Karahasanoğlu. Orta alanda Mustafa Özcan, İbrahim Karagül, Sami Hocaoğlu, Hasan Karakaya… İleride ise Fehmi Koru ve Ahmet Taşgetiren olacakmış.

Ben futboldan hiç anlamam ama bana verilen görevi merak ettim. Bu işlerden iyi anlayan arkadaşım İbrahim Güven'e sordum. On numara verilmiş bana.. Yani oyun kurucuymuşum! Ayrıca Hagi'nin yerini kapmışım. O kadar övdü ama yine de teselli olmadığımı söylemek durumundayım…

Merak ettiklerim. Kim şampiyon olacak? Asıl yarış Birinci ve İkinci Cumhuriyetçiler takımları arasında olacak galiba. Zaten mahalle kavgasını, Malezya salgınını başlatan onlar değil mi. Güç, iktidar, statü kavgası ve yeni Türkiye!

Dikkatimden kaçan bir şey var. Önemli yazarlar, isimler var, dört takımda olmayan. Popüler yazıları yazıyorlar, sürekli gündemdeler, bazıları medya yöneticisi. Ama garip ki, listelerin hiç birinde yoklar. Mesela Ahmet Hakan, Mustafa Karaalioğlu, Ahmet Kekeç yok hiçbirinde. Belki de en kârlısı onlar! Acaba oyun böyle mi kuruldu. Dört takım birbirini yesin onlar ayakta kalsın diye mi!

Peki oyun kurucu kim? Hakem kim? Mahalleler arasında böyle bir turnuva düzenleyen kim? Turnuvayı kim yönetecek? Amerika mı? Avrupa Birliği mi? Türk Silahlı Kuvvetleri mi?

Düdük kimin elinde? Şaibeler, şikeler, darbeler, maçın ertelenmesi vs.

Hadi biz oynayalım da, bizi oynatanlar kim?

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Sağduyu

Dün beyin felci geçirmediğime şaşıyorum. Amerika, Hükümet, karşılıklı beyanlar ve TSK. Bu konuda yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Ama şunları da yazmadan geçemeyeceğim:

Türk Silahlı Kuvvetleri hiç bir şekilde yıpratılmamalı.

Önce Irak’ın kukla yetkililerinden TSK Irak’tan çekiliyor haberleri özel medyada yankılandı, bir ara dinlediğim TRT FM den bu gibi açıklamaları ciddiye almayın dendi. Bunu ardı arkası bitmeyen çelişkili haberler izledi. Öğleden sonra Genel Kurmaydan resmi açıklama geldi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “hükümetinden” tık yok. Yorum yapmayı doğru bulmuyorum dedim çünkü ne siz ne ben “perde arkasında” neler dönüyor bilemeyiz. Bilmediğimiz konularda fikir yürütmek beyhude zaman israfıdır ve kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Ancak > her zaman ki gibi < sivil yetkililer (hükümet diyemeyeceğim çünkü bu insanları ciddiyetsiz buluyorum) tatmin edici bir açıklama bile yapma zahmetinde bulunmuyorlar. Zaten sonradan gün ışığına çıktığı gibi kendileri için de beklenmedik bir gelişmeydi. Yoksa neden RTE önceden hazırlatmış olduğu halka sesleniş konuşmasını erteleyip yeniden çektirsin.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ordusudur ve sivil idareye bağlı bir kurumdur. Sivil irade devlet politikasını belirler ve askerler için bir çerçeve çizer. Askere yürü der, asker yürür. Git der, asker gider. Gel der, asker gelir. Asker bu çerçeve içerisinde bağımsız hareket eder. Genelkurmay şüphesiz kendi operasyonlarını kendisi planlar.

Bizim sivil yetkililer hangi işe başlarsalar başlasınlar bir şekilde ellerine yüzlerine bulaştıramadan edemiyorlar. Dikkat edin farkına varacaksınızdır. Yaptıkları hiç bir işi neticelendiremiyorlar. Bir kaç örnek sıralayalım:

- Sağlık reformu
- AB
- Sözüm ona ekonomik atılımlar. Onun için TÜSİAD işsizlik artıyor önlem
alınması gerek diye açıklama yapma gereği duyuyor.
- Türban
- K. Irak teskeresi
- vs., vs...
TBMM den teskere çıktı bekle, bekle…

Sonra sivil iradeden bir açıklama: “…yetki TSK da dır…”

Demokrasilerde yetki ve sorumluluk her zaman sivil iradededir.

Sivil yetkililer Devlet idaresini de bir şekilde ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Yasamada olduğu gibi yürütmede de spastik felç yaşanıyor. Daha fazla yorum yapmadan somut verilerle devam edelim:

Önce her şekilde askeri yıpratma çabaları. Ardından ağır tahrikler, çok beklediler asker darbe yapar diye. Asker tuzağa düşmedi. Elbette asker gerekirse sivil çerçeve içerisinde kendi savunmasını kendisi yapabilir. Ama buna gerek kalmadan Atatürk milliyetçileri olarak böyle bir ortam yaratılmasına müsaade etmememiz lazım.

Ben ne sizlerdenim, ne onlardan, nede ötekilerinden. Ben önce Allaha, hemen ardından Atatürk ün ilke ve inkılâplarına, Atatürk milliyetçiliğine ve ulusal birliğine, bilimsel gerçeklere ve insanoğlunun mantığına inanan bir insanim. Çağdaş bir yaşam tarzı taraftarıyım. Özgürlükçüyüm, ama kesinlikle sınırsız özgürlük taraftarı değilim.

www.gurbuz.net

saban dedi ki...

Kanaatimce herkes oyunun içinde ama bir çoğu ne oynadıklarının farkında değiller.Herkes kendini arkasındaki güçlerle baş oyuncu zannederken nasılda piyon olduklarının farkında değiller.Asıl zor noktada bu olmalı.Bunu aşarken ülkemiz bir hayli debriyajda kaldığı için vitesi yükseltmekte zorlanmaktayız.Düşük vitesle gitmekse motora baskı uyguladığı için hararet yapmakta.Bu esnada da viraj tehlikelerinide dikkate almak gerekiyor.

Adsız dedi ki...

Saban Bey çok haklı, baskı balata erimiş olduğu için debriyajdan koku geliyor, boşa dönen motorun ivmesi ise torktan kaybettiriyor. Bence de acilen 60.000 km. bakımının yapılması, motorun inmesi, baskı balatanın aynı anda değişmesi (tercihen Sachs marka) ve araca Mobil 1 konularak yola devam edilmesi gerekmektedir. Şu an için ufukta görünen çözüm bu gibi. Sonrasında ne rampa, ne viraj, bas gaza yavrum bas gaza. Sağolun Saban Bey, değerli yorumlarınız hepimizi aydınlattı. Konuyla ilgili destek isterseniz beni arayın: Ümit Usta, Göztepe Oto Sanayi, 216 467 56 91.